Büyük direniş İzmir de başladı, yine İzmir de bitti.. 9 Eylül’de Atatürk Belkahve’den bir incir ağacının altında İzmir'i seyretti uzun uzun.. İzmir’e ilk giren birlikler Fahrettin Altay Paşa’nın komutasındaki süvari birlikleriydi. . İzmir’in kurtuluşu deyince Mustafa Kemal Paşa’yı biliriz. Fahrettin Altay Paşa’yı da. Ama bu savaşta öyle yaşanmışlıklar vardır ki , onların kahramanlar kıyıda köşede kalmış ve gözümüze hiç ilişmemişlerdir. Mesela Yüzbaşı Şerafettin Bey’in hikayesi gibi ;
O bir süvari askeri.. Süvariler 30 Ağustos fırtınasını arkalarına alıp aynı hızla İzmir’e doğru akıyorlardı. Bu süvarilerin en önünde Yüzbaşı Şerafettin Bey ve birliği vardı. Anılarında şöyle diyor ;
-Anlatılmaz bir hızla mesafeleri aşıyor, İzmir’e doğru uçuyorduk. Kaçan düşman, köyleri kasabaları yakıyor, intikamını sivil halktan alıyordu. Adım başı rastladığımız yürekler acısı manzara, hızımızı büsbütün arttırıyordu..
Süvariler 9 Eylül günü İzmir’e girdiler.En başta Yüzbaşı Şerafettin, arkasında müfrezesi; Halkapınar’da tuzağa düşürüldüler. dört şehit verildi. Pasaport’a geldiğinde atının ayakları altına bir bomba atıldı. Atı ölmüş kendisi yara almıştı .
“Yaraları kim düşünür, ölsem ne gam. İzmir’i kurtarmıştık ya. Bu şerefin öncüleri biz olmuştuk ya” .
Yaralıydı. O haliyle ve müfrezeden geri kalanlarla birlikte Konak Meydan’ına ulaştı . Koşarak gelen bir genç, elde dikilmiş Türk bayrağını kendisine verdi. Koynuna soktu. Hızla Hükümet Konağına girdi Mülazim Ali Rıza ile Mülazım Hamdi Efendi (Teğmen) hemen arkasındaydı. Yunan bayrağını gönderden indirip halkın büyük tezahüratı ile Türk bayrağını çekti. Bayrağı çektiğinde, göğsünden sızan kanlar bayrağa bulaşıyor , tutamadığı gözyaşları ise bu kanın üzerinden akıp gidiyordu.. Bu arada kentteki yabancı konsoloslar kendisine gelerek Hıristiyan ahalinin hayatlarının emniyette olup olmadığını soruyorlar. Yzb. Şerafettin onlara, “Silahlı direniş olmadıkça, ayrım gözetilmeksizin herkesin güvencede olduğunu” bildiriyor.
15 Eylül’de Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Buhara Halk Sovyetler Cumhuriyeti temsilcilerinin kendisine verdikleri üç kılıçtan, İzmir’e ilk girecek Türk subayına verilecek olan bir tanesini, törenle Yzb. Şerafettin’e kuşattı. Şerafettin İzmir adını taktılar, soyadı kanunu ile birlikte “İzmir” onun soyadı olacaktır.
Sonra boynundaki yara nüksetti; kısmi felç oldu ve malulen emekli oldu. Zor günlerinde kılıcını bütün zorluklara rağmen, elinden çıkarmadı. Ölmeden önce, İstanbul Valiliği aracılığıyla kılıcı İzmir Belediyesi’ne göndermek istedi. Ama kılıç İzmir’e varamadı. Çünkü bilinmedik bir şekilde kaybolmuştu..
1951 yılında Beşiktaş’taki evinde vefat etti. Başucunda kimliğini gösteren bir taşı bile olmayan mezarı, Beşiktaş ile Ortaköy arasındaki Yahya Efendi Dergâhı mezarlığındadır..
İlk kurşunu Hasan Tahsin atmıştı. Son kurşunu ise Yüzbaşı Şerafettin attı . Ama İzmir’de bir anıtı bile yapılmamıştır. Ruhu şad olsun..