Yaşam

Afgan göçü meselesi

Abone Ol

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Mustafa Yetim, Türkiye’nin küresel sorunun merkez ülkelerinden biri olduğunu belirterek en kısa zamanda çok boyutlu köklü bir göç stratejisi geliştirilmesi gerektiğini söyledi.

Afgan göç akınını değerlendiren, uluslararası göç hukukunun temel ilkelerini hatırlatan Doç. Dr. Yetim, meselenin 11 Eylül 2001’de ABD’ye düzenlenen saldırı ile başladığını anlattı. Afganistan’a müdahale ve Türkiye’nin içinde bulunduğu NATO’nun bu misyonda yer almasıyla devam ettiğini belirten Doç. Dr. Yetim, çok ciddi insani kayıpların yaşandığı oldukça karmaşık ve üzücü bir dönemden geçildiğini söyledi. ABD’nin bölgeden çekilmesi, Taliban’ın yönetimi ele geçirmesi ile Afgan göç akınının başladığını belirten Doç. Dr. Yetim hâlihazırda 4.5 milyondan fazla Suriyelinin barındırılması üzerinden yorumlanan göç hareketliliğini ve oluşan tepkileri göç olgusu üzerinden şöyle değerlendirdi:

“Türkiye bir göç merkezi. Göç literatürünü değerlendirdiğimizde üç çeşit ülke karşımıza çıkıyor. Bunlar kaynak ülke, transit ülke ve hedef ülkedir. Kaynak ülke sorunun bulunduğu ve göçe sebebiyet veren, transit ülke geçiş güzergâhı, hedef ülke ise ulaşılmak istenen yerdir. Türkiye nasıl hem transit hem hedef ülke durumuna geliyor? Öncelikle göçmenler Türkiye’deki ekonomik, siyasi, sosyal yapı belirli istikrarlı ve hoşgörülü ortamdan faydalanmak için burayı tercih edebiliyorlar. Avrupa ülkeleri hedef ülke olarak seçilse dahi çoğu göçmenin Suriye göçünde görüldüğü üzere Türkiye’yi de hedef ülke olarak seçtiğini görüyoruz. Fakat buradaki temel farklılık şu; Türkiye, Suriye’de bir iç savaş olduğu için Esad rejimi kendi halkına katliam derecesine varan bir şiddet gösterdiği için açık kapı politikası izledi. Uluslararası göç hukukunda da yer aldığı üzere ırkı, dili, dini fark etmeksizin saldırı ve ayrımcılığa maruz kalan insanları koruma statüsü vermek insani güvenliğin bir gerekliliğidir. 50’li yıllardan itibaren başlayan bir süreç bu. Eğer bir rejim kendi vatandaşını koruyamıyorsa başka devletler koruma statüsünü verebilir. Geri göndermeme ilkesi de bununla ilişkili. Kendi ülkesinde yaşayamıyor, temel haklarından faydalanamıyorsa o kişileri geri göndermeme ilkesine uyma zorunluluğu var ki bunlar Türkiye’nin tanıdığı, kabul ettiği, uygulamaya koyduğu hususlar.”

“Afgan meselesinde açık kapı politikası yok”

Suriye göçmenlerini anlamadan Afgan göçmenlerinin durumlarının anlaşılamayacağını belirten Doç. Dr. Yetim, mülteci, sığınmacı, göçmen terimlerine açıklık getirerek şöyle devam etti:

“Burada ince bir çizgi var. Türkiye Suriyelilere mültecilik verme konusunda mesafeli duruyor. Ülkelerinin istikrarı sağlaması halinde geri gönderme politikası yürütüyor. Mülteci statüsü verildiğinde çok daha fazla geniş uluslararası haklara ve o ülkede bulunan haklara sahip olunabiliyor. Dolayısıyla Türkiye Suriyelileri sığınmacı olarak kabul ettiği için geçici koruma statüsü vererek geri gönderme sinyali vermiş oluyor. Dolayısıyla burada böyle bir ara formül bulunmuş durumda. Açık kapı politikasının temel faktörlerinden biri AB politikasıdır. AB mülteci kabul etmemeye başladığı için dışsallaştırma politikası izliyor. Göçmenleri kendisi dışındaki istikrarlı ülkelerde tutmak istiyor, bunun için de Türkiye ile birlikte çalışıyor. 2013 -2015 yıllarında yapılan bütün Suriye merkezli geri gönderme kabul anlaşmaları buna dâhildir. Ancak Afganistan meselesinde böyle bir şey, açık kapı politikası yok. Afgan göçmenlerin kendi ülkelerinden de Türkiye’den herhangi biri izinleri bulunmuyor. Tartışmalı bir konu olsa da orada bir iç savaş söz konusu olmadığı için Türkiye bunları illegal göç olarak tanımlıyor. Suriye’ye verilen sığınmacı statüsünün Afgan göç akınına verilmediğini ve kişilerin geri gönderilmesine dönük bir politika izlendiğine şahit oluyoruz.”

“Çok boyutlu köklü bir göç stratejisi geliştirilmeli”

Göçün keyfiyet değil bir zorunluluk ve küresel bir sorun olduğunu belirten Doç. Dr. Yetim, “Merkez bir ülke olan Türkiye’nin uluslararası hukuk, evrensel değerleri dikkate alarak, kendi sosyo-ekonomik yapısını dengeleyecek bir politika izlemesi gerektiğini düşünüyorum. Yarın öbür gün çevremizdeki ülkelerin istikrarsızlığa sürüklenebileceğini, yeni yeni çatışmaların göç akınlarının ortaya çıkabileceği dikkate alınmalı. Göç meselesini reddetmek yerine düzensiz göçün kontrol edilmesi yönünde, ekonomik, siyasi, sosyal sonuçlarını hesaplayarak çok boyutlu, köklü bir göç stratejisi geliştirilmeli” dedi.

Türkiye’nin Kâbil Havaalanı’nda varlığını sürdürmesini de değerlendiren Doç. Dr. Yetim, bu mevcudiyetin göç sürecini yakından takip ve kontrol etmede, yeni kurulan hükümet üzerinde etki oluşturmada ve bölgedeki rekabette yer almada önem taşıdığını sözlerine ekledi.