Babasının vasiyetiydi…

Abone Ol

 

Gerçeğin içinde bir rüya mı yoksa rüyanın içinde bir gerçek miydi istenen?

Çok zor gibi görünüyordu hayatta kalanlar adına.

İlk defa yapılması gerekli işlemler vardı.

Nasıl, ne zaman, ne kadar gibi sorular ardı ardına sıralandıkça sonu yok gibiydi.

İlk olarak, anneye pasaport çıkarılmalıydı. Üç ay kadar sürdü.

Oralara gitmek için, nasıl yol izleyeceklerini bir bilene sormalı idiler ve bu konuda tek isim vardı güvendikleri. Kilometrelerce uzakta olsa da, yüreği hep onunla olan kişiye telefon etti vasiyeti alan: “Bedriye abla; giderseniz, sizinle gelebilir miyiz?”

Öncesinde yaşadıkları şehirde; Bedriye ile komşu olmanın ötesinde kardeş gibiydiler.

“Seve seve, ne güzel olur. Annen ve seninle. Kasım ya da Aralık’ta gideceğiz, haber veririm” dedi.

Annenin yaşı ve sağlığı müsaade edecek miydi acaba yolculuğa?

Babasının, annesi adına olan vasiyetini yerine getirmeyi görev olarak üstlenmiş çocuk; tarifi imkânsız duygular içindeydi.

Gidebilecekler miydi?

Gidişin dönüşü olacak mıydı?

Üç hafta sonra…

Program belli olmuş, ödemeler yapılmış, uçuş bilgileri ulaşmıştı. Lakin ikisi de inanamıyordu.

Beklenen gün gelmiş, sabaha karşı yola çıkılmıştı. Havalimanına geldiler.

Pandeminin başlangıcında ve kırmızı alarmlı zamanlarında, gidecekleri istikamet yasak bölge sayılırdı. Yakın zamanda serbest hale gelmişti.

On dakika geçmişti ki, vasiyetin gerçekleşmesine vesile olan iki güzel insan yanı başlarındaydı. Bedriye Hanım ve eşi Ahmet Bey.

Az sonra anons yapıldı ve tüp geçitten geçerek, THY uçağındaki yerlerini aldılar.

Yirmi dakika rötar sonrası uçak havalanmış, pilotun ifadesine göre, üç buçuk saat sürecek yolculukları başlamıştı.

Çocuk bir anda; yaşı seksene yaklaşmış, cam kenarında oturan ve ilk defa hava seyahati yapan yol arkadaşına döndü:

“LEBBEYK ne demek anne?”

Tüm duyu organları açıktı, yürekleriyle beraber!

Her bir ziyaretinde duygu yüklü yaşanmışlıklarını, dönünceye dek, anne ve çocuğu ile sürekli paylaştı Bedriye Hanım.

“Bura yaşanır, anlatılacak bir şey değil. Gelip, görüp, yaşamak lazım!”

“Dünyanın her yerinden gelen milyonlarca Müslüman’ın ırkı, rengi, dili, ülkesi, kültürü ne olursa olsun, bir arada olması çok etkileyici…

Medine’de Peygamber Efendimizin yattığı yer olan Ravza, Mekke’de Kâbe, anlatmakta zorlandığım duygu yoğunluğu yaşadığım iki yer…

Ayrılırken de, gözyaşlarıma hâkim olamadığım zamanlarım oldu.” diye yüreğini açtı onlara.

Ve tüm samimiyeti ile devam etti Bedriye ablaları:

“Hz. İbrahim’in oğlu İsmail’in Allah yolunda kurban edilmesi ile ilgili yaşanılanlar çok duygulandığım olaylardan biri.

Geçmişte, İslamiyet için ne kadar mücadele verildiğini, yokluklar yaşandığını, hatta rivayete göre Peygamberimiz Hz. Muhammed’in açlıktan etkilenip, karnına taş bağladığı ifade edilir. Bir hurma, bir yudum zem zem ile ne tok ne aç yaşadıkları düşünüldüğünde, bugün bolluk içinde her şeyi dert eden insanların, bunları örnek almasını isterim.

Bu topraklara ilk defa gelecek olanlar varsa; yaz aylarının en sıcak dönem olduğunu belirtmek isterim. Özellikle Mekke. Tavaf; geceleri, yatsı veya sabah namazından sonra tercih edilmeli.

Kronik hastalıkları varsa, doktorlarının izni olsun ve kullandıkları ilaçları, ağrı kesicileri, sıcak aylar ise gerekli kremlerini yanlarında bulundursun gelecek Hacı adayları.

Dört yıl kadar evvel, pandemi başlamadan önce geldiğimde; tüm mescit kapılarından Kâbe’nin etrafına varabilirdik. Buranın 99 tane kapısı var. 89. Kapıdan birkaç basamak ile direkt Kâbe’ye geçerdik. Şu anda; pek çok kısıtlama gelmiş, görevliler kendilerine göre izin veriyorlar, ziyaretçiler açısından zorlaştırıcı pek çok uygulamaya şahit oluyorum.

Dinimizde;  Zorlaştırmayınız, kolaylaştırınız der.”

Mekke ve Medine’nin son halini, geçmişteki ziyaretlerini de hatırlayarak bilgiler veren Bedriye ablanın hemşerisi ve aile dostları olan Firdevs de gözlemlerini dillendiriyordu birer birer…

“Kâbe görevlileri istedikleri her şeyi yapıyorlar. Gidilecek yolların değiştirilmesinden tutun da, namazın nerede kılınıp, kılınmayacağı, namaz kılmak için oturmuş pek çok insanı bir anda YALLAH diyerek, bulundukları yerden kaldırmaya kadar!

Tavaf esnasında çok yığılma ve sıkışmalar gördüm geçmişe göre. Neden kadınlar iç tarafta, erkekler dış ve gruplar en dışta dönmüyor? Böyle olursa, kadınlar için de iyi olur. Erkekler güçlü, kuvvetli. Kadınları hiç tanımıyor, eziyorlar…

İsterlerse, görevliler düzen getirebilir. Veya havalimanlarındakine benzer turnikeler olabilir. Ayrıca; tavafa giriş ve çıkışı da düzenlemeleri lazım. Düzenli gibi görünse de değil.

Say ve tavafı yapmakta zorlanan yaşlı ve rahatsızlığı olanlar için tekerlekli sandalye hizmeti almak isterseniz, 200 riyal karşılığında yardımcı olan gençler var.

Mekke ile Medine arası 450kilometre. Otobüs ile gidilecek ise; yol üzerinde birkaç tane olan tesis de pandemi sonrası kapanmış. Namaz kılınacak, abdest alınacak, tuvalet ihtiyaçları giderilecek yerler geçmişe göre temizlikten uzaklaşmış durumda. Yanınızda bu konuda gerekli şeyleri mutlaka bulundurun.

Gençlerin daha çok geldiklerini gördük bu defa. Ülkelerden de Endonezya ve Özbek hacılar yoğunlukta. Özellikle otelden öğrendiğime göre Özbekistan bedava gönderiyormuş gelmek isteyen vatandaşlarını bu yıl” dedi Firdevs.

Hanımların konuşmaları su gibi akıp gidiyordu…

Zaman durmuş muydu? Gerçek içinde rüya mı yoksa rüya gerçek miydi?

Annenin ifadesine göre; Mekke Medine arası filmlerde gördüğü uzay gibi, kendisi de rüyada gibiydi…