Sağlık Haberleri

Bağırsaklarımız kadar mutluyuz

Abone Ol

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) Ziraat Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Nevzat Konar, probiyotiklerin önemini anlattı.

ESOGÜ Gündem programında konuşan ESOGÜ Ziraat Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Nevzat Konar, fonksiyonel gıda tüketiminin ortaya çıkışıyla önem kazanan probiyotiklerin bağırsak sistemini çalıştırmada etkili olduğunu söyledi. Prof. Dr. Konar, bağışıklık sistemi üzerindeki olumlu etkilerinden dolayı probiyotiklerin gündemdeki yerinin pandemi ile ilişkilendirilebilir olduğunu aktardı. Gıda tüketiminin fizyolojik açlığı gidermenin yanı sıra duyusal, hedonik açlığı bastırmak için de gerçekleştirildiğini söyleyen Prof. Dr. Konar, son 25 yılda gıda seçiminde yeni bir faktörün daha devreye girdiğini belirterek şöyle konuştu:

“Fonksiyonel gıda tercihi artıyor”

“Tükettiğim gıda bana ihtiyacım olan besin ögelerini verirken bundan zevk de alayım, yaşam kalitemi de desteklesin anlayışı gelişmeye başladı. Buna fonksiyonel gıda denmektedir. Burada sadece gıda maddesi ya da gıda türünden bahsetmiyoruz, çok çeşitli gıdalarda farklı biyoaktif madde olarak tanımladığımız bileşenleri o gıdaların günlük diyette tüketilebilen hallerine ilave edilmesi sonucu elde edilen gıdalardan da bahsetmiş oluyoruz. Bunlar içerisinde özellikle bir senedir daha da öne çıkan, geleneksel beslenme alışkanlıklarımızda farklı formlarda da olsa yer bulabilen probiyotikler ve probiyotik gıdalar oldukça önemli bir yer tutuyor. Probiyotik gıdalar insan sağlığı üzerinde olumlu etkilere sahip olabilen canlı mikroorganizmalar içermektedir. Bunlar özellikle lactobacillus, bifidobacterium adını verdiğimiz türlere ait olan mikroorganizmalardır.”

“Probiyotikler savaşırken fayda da sağlıyor”

Prof. Dr. Konar sindirim sistemimizde kalın bağırsağa kadar sindirime uğramamış besin ögelerini sindirebilme yeteneğine sahip olan canlılar olarak tanımladığı probiyotiklerin faydaları için, “Kolonumuzda hastalık etmeni olabilen patojen olarak tanımlayacağımız mikroorganizmalar bulunmaktadır. Probiyotikler bu mikroorganizmalar ile yaşam savaşı içerisine girerek patojen olanların tüketebileceği besin ögelerini tüketiyor; böylelikle faydalı mikroorganizmaların sayısı artmış oluyor. Sayıları arttıkça da bu patojenlere yaşam imkânını azaltmış oluyorlar. Aynı zamanda bu mikroorganizmalar canlılıklarını sürdürürken, gelişimleri ile birlikte açığa çıkan çeşitli bileşenler de sağlığımızı destekleyebiliyor. Örneğin kısa zincirli yağ asitleri dediğimiz bileşenler, çeşitli biyoaaktif peptitler, B12 ve K vitaminleri ile karşılaşabiliyoruz. Bunlar antioksidan aktivite diye tanımladığımız sağlık üzerinde olumlu etkileri olan maddelerdir. Hastalık etmenleri ile savaşırken çeşitli faydalar da sunabilen bir mikroorganizma grubundan bahsediyoruz. Probiyotikler canlı olmalı, canlı olarak kolona ulaşmalı ve canlılığını bir süre devam ettirebilmeli ki faydalı bileşenlerin açığa çıkmasını sağlayabilsinler” dedi.

“Bağırsaklarımız kadar mutluyuz”

Probiyotik alımının iki yöntemi olduğunu belirten Prof. Dr. Konar “Probiyotikler için günlük önerilen düzey 1 milyardır. Bu, probiyotiklerin farklı preparatlar ile alınarak ya da farklı gıdaların bileşenleri aracılığı ile tüketilerek sağlanabilir. Hangi yöntem olursa olsun önemli olan, probiyotiklerin hedef bölgeye ulaşacağı süreç içerisinde canlılığını korumasıdır. Bu kapsamda sindirim sisteminin ilgili üst bölümlerinde ortaya çıkabilecek farklı koşullara ilişkin durumlar risk oluşturabilir. Süt ürünleri probiyotikler için önemli bir taşıyıcıdır. Fakat laktoz intoleransı olanlar, vegan beslenenler bu ürünlerden yararlanamamaktadır. Ayrıca süt ürünleri soğuk zincir koşullarında muhafaza edilip tüketime sunulmaktadır ve kısa raf ömrüne sahiptir. Bu nedenle daha uzun ömürlü daha yaygın tüketilebilecek, farklı tüketici gruplarının isteklerini karşılayabilecek probiyotik gıda formülasyonları geliştirme zorunluluğu ile karşı karşıyayız. Buna yönelik bilimsel araştırmalar üniversitemiz de dahil olmak üzere çeşitli kurumlarda yürütülmektedir. Probiyotiklerin gündemdeki yeri pandemi ile ilişkilendirilebilir; çünkü bağışıklık sistemimiz üzerinde olumlu etkileri söz konusudur. Üst solunum yolu enfeksiyonlarına karşı direnci desteklediğine dair bilimsel veriler bulunmakta. Bağışıklığımızın üzerinde ruh halimizin önemli bir etkisi var, ruh halimizin üzerinde de bazı hormonların etkisi var. Serotoninin yüzde 90’ından fazlası bağırsak sistemlerinde üretiliyor. Bazı bilim insanları arasında kullanılan bir ifade var: ‘Bağırsaklarımız kadar mutluyuz.’ Bunun yanı sıra sinir iletimi ile ilgili bazı etkilerinden dolayı olumlu anlamda beyin aktiviteleri ile de ilişkilendiriliyor. Covid-19 enfeksiyonunun muhtemel dolaşım yollarından biri sindirim sistemi olduğu için antimikrobiyel etkisi yüksek, aynı zamanda bağışıklığı destekleyici bir bileşenin varlığı avantaj haline geliyor. Tüm dünyada fermente ürünlere ciddi bir talep söz konusu. Amaçlanan çalışmalar ile tüketici sağlığına katkı sunabilecek yenilikçi yararlı ürünler ortaya çıkacağını umuyorum” diye konuştu.