İşine geldiğinde sevgili, eşin, arkadaşın, dostun olurum.
Ama genelde hep ‘apşaran’la bakar, yorumlarsın.
Oysa, senin annen, kızkardeşin vardır.
Namusum dediğin eşin…
Peygamberimizin ‘Cennet Anaların ayağın altında” diyerek anneleri doğal olarak da kadınların önemini ve değerini anlatmasına rağmen dindar görünüp bizi aşağılar, cinsel obje olarak görürsün.
Hani ikinci sınıf dediğin bölüme sokarsın…
“Senin için her şeyi yaparım” tümcesinin altında aslında apşaranla söylediğin tümceler olduğu yıllar sonra ortaya çıkar.
Dövmek, taciz etmek, tecavüz etmek, meyhane sofralarında meze yapmak olarak ortaya çıkar “senin için her şeyi yaparım” tümcesi…
Ağzından “bacı” kelimesi düşmez, ama bu sözcüğü söylerken ağzının salyası akar.
İşyerinde, sokakta, evde, eğlence yerlerinde hep apşaranla gözetlersin…
Çocuklarının anası, yemeğini, evini temizleyen biri olarak eve kapatırsın hatta çalıştırırsın aldığı parayı da yemeği seversin. Ama dışarıya çıktığında yine ‘o’ anlayışınla gezip tozarsın.
“Aşk iki kişiliktir” denir ama sen hep yalnız yaşamayı seversin güzellikleri…
Aşkını ise; ‘sahiplen duygusu’ ile karanlıkların içine koyarsın…
Oysa, karanlığı ancak benimle ve birlikte aydınlatacağımızı hiç düşünmezsin.
Çünkü sen ‘egemenliğini’ sürdürmek istiyorsun.
Adımıza türküler yakılır, şiirler yazılır.
En güzel öykülerin en hüzünlü yerlerinde , romanların en acılı bölümlerinde adımız yazılır.
Ne güzel söylemiş Nazım Hikmet;
“Ve kadınlar
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yârimiz
ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve kara sabana koşulan ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar,
bizim kadınlarımız ...”
Ben, çiçeklerle takılarla süslenip ‘mal’ olmadığımı anlaman için kaç yüzyıl geçecek.
Beni m insan olduğumu anlaman için insan olmaya çalışmakla başlar.
Yani; James Oppenheım’ın tümceleri gibi;“Yürüyoruz yürüyoruz, yan yana, güzel günler adına
Kadınız, insanız, insanlığı ayağa kaldırıyoruz
Paydos bundan böyle köleliğe, aylaklığa
Herkes çalışsın, bölüşülsün kardeşçe, yaşamın sundukları
İşte bunun için yükseliyor yüreklerimizden
Bu ekmek ve gül türküleri
Ve yineliyoruz hep bir ağızdan
'Ekmek ve gül! Ekmek ve gül! ' diye birlikte bağırabiliyor muyuz?
Hadi gel birlikte Cemal Süreyya’nın şiirini okuyalım:
Bir kadını ortadan ikiye böl,
yarısı annedir,
yarısı çocuk.
yarası sevgili,
yarası aşk.
duyanlar bunu bilmez,
görenler anlamaz bunu.
yarısı rivayettir,
yarası gece.