18 Mart 1915 günü Çanakkale Boğazında İtilaf Devletlerinden Birleşik Krallık ve Fransa donanmalarına ait gemilerle yapılan geniş çaplı saldırıların en şiddetli olanı gerçekleştirildi. Aralık 1915 ayına kadar devam eden saldırılar İtilaf Devletlerinin geri çekilmesi ve Gelibolu’yu tahliye etmesiyle sonuçlandı.
Yaklaşık 10 ay süren bu taarruza karşı verilen olağanüstü direnişte hayatını verenleri, çocuklarını bu cepheye gönderenleri ve gazilerimizi saygı ve minnetle anmak, kendi öz tarihimizi çocuklarımıza öğretmek ve gelecek kuşaklara aktarmak bir vatandaşlık görevi.
Tüm toplumun değer verdiği, saygı duyduğu yüksek vasıflara söylenecek hiç bir şey yoktur. Anmalar genelde en yüksek saygının ifadesi olarak, manevi olarak konsantrasyonun en üst seviyede yaşanması için sessiz ve kimi zaman topluca yapılır. Ancak anma temelde kişisel olarak yapılabiliyorsa gerçek bir anlam taşır.
İbadet yapmak da aynı şekilde yorumlanır.
Bireylerin kutsal veya yüksek vasıflı bir değeri anmayı veya ibadeti sadece toplulukların önünde yapması, kişisel mahremiyetinde bunun bir yeri yoksa anlamlı değildir.
Bu yüzden siyasetin yazılı olmayan etik kurallarından bir tanesi, rakiplerinizin veya diğer tüm siyasetçilerin ve toplumun bu değerleri zaten çok iyi bildiğini ve saygı duyduğunu en başından kabul etmiş olarak söze başlamaktır.
Bu arada Haziran genel seçimlerine az bir zaman kala, milletvekili vitrinleri hamasi edebiyat nameleri ile süsleniyor. Bu noktada Çanakkale Şehitlerini Anma meselesini bir şova dönüştürmek, rakiplerinden daha çok milli değerlere bağlı olduğunu ve dolaylı olarak diğerlerinin aslında milli değerlerinin az olduğunu ya da olmadığını ima etmek siyasi etik açısından dini siyasete alet etmekle aynı şeydir...
‘Bakın benim dini inançlarım ne kadar güçlü ki her cümleme, dinimizce kutsal olan sözlerle başlıyor ve bitiriyorum’ demek gibidir...
Ülkemizde siyaset iki temel damardan yapılması bir zorunluluk gibi algılanır.
Merkeze milli değerleri ve/veya dini değerleri almak ve bunun üzerinden bol kepçe hamaset söylemi üretmek zorundasınız. Gerisi geliyor.
Evet gerisi geliyor, çünkü ülkemizde sürekli olarak bir tehdit algısı var. Bazen algı, bazen gerçek. Bazen hangisi gerçek hangisi yansıma veya yanılsama olduğunu anlamak çok zor.
Medya çoğunlukla bu hamaset siyasetinin vitrini olmuş, bir katalog yayını haline gelmiş durumda. Hükümetin müdahalelerine direnen, özgür ve demokratik basın mensuplarımız da olmasa gazete ve televizyonlar tamamen siyasi partilerin broşürleri haline gelecek. Ne de olsa şirketleşme sürecindeki bir ülke olduk.
O halde Çanakkale Şehitlerini Anmak Haziran seçimlerine yaklaştığımız böyle bir ortamda siyaset için hamaset edebiyatına sos malzemesi olarak kullanılması sizleri de rahatsız etmiyor mu?