Mustafa Kemal Atatürk o muhteşem “Yurtta barış, cihanda barış” ilkesini söyledikten sonra dış politikada barış içinde yaşamanın yöntemlerini sıralarken bize üç de önemli direktif vermişti.
1-Batıya asla güvenmeyin
2-Rusya’yla iyi geçinin
3-Arapların işine karışmayın.
Bu tespit, onun ömrü boyunca bu coğrafyalarda yaşadığı engin tecrübe, dünya tarihini çok iyi bilmesive süreçler içinde milletlerin ulusal karakterlerini iyi analiz edebilmesine dayanır. Geldiğimiz son yirmi yıllık noktada bu tespitin ne kadar doğru olduğunu yaşayarak öğrendik, öğrenmeye devam ediyoruz..
Geçenlerde iki büyük futbol takımımız Fenerbahçe ve Galatasaray’ın Türkiye’nin en önemli kupa finalini Türkiye yerine Suudi Arabistan’da oynaması içinFutbol Federasyonunca bir karar alındı. Devamında ders çıkarılacak önemli bir rezaletle karşı karşıya bırakıldık.
Suudi Arabistan’da neler olup bittiğini tam olarak bilemedik ama Suudilerin kim olduğunu biliyoruz..Tarih bizi asırlarca Araplarla yan yana yaşamak zorunda bıraktığından onların Cemaziyülevvellerini iyi biliriz.Bilmeyenler de öğrenmiş oldu. Biraz bahsedelim.
Suudi Arabistan günümüzdeSuud sülalesinin yönettiği bir krallık. Kutsal kent Mekke’nin sahipleri... Mekke, Osmanlıdan kalan birçok eserin var olduğu bir şehir ve tüm dünya Müslümanlarının yüzünü döndüğü kutsal bir mekân…
Mekke’deki en önemli Osmanlı eserlerinden biri Kâbe’ye hâkim bir tepede yapılan Ecyad Kalesiydi. Kâbe’nin savunulması için stratejik önemi olan ve 1781 yılında Sultan Abdülhamid döneminde yapılan bu muhteşem yapı 1. Dünya savaşında ordugâh olarak kullanıldı. Arap isyanı sırasında yirmi dört gün süreyle kaleyi savunan Türkler yardım gelmeyince kaleyi terk etmek zorunda kaldılar. Kalenin UNESCO tarafından koruma altına alınması öngörülürken 2002 yılında Suudiler tarafından tamamen yıktırıldı. Yıkık kalenin tam üzerine son derece lüks Kâbe manzaralı oteller yapıldı. Hacca giden zenginlerimiz, siyasetçilerimiz ve üst düzey yöneticilerimiz kendi ecdatlarının kanıyla sulanmış kale üzerine yapılan bu lüks otellerin Kâbe manzaralı odalarında kalıyorlar. Birinin adı Zemzem Towers.
Farkında mıdırlar?
Hiç sanmam.
Suudiler, Osmanlı’yı hatırlatacak hiçbir şey bırakmamaya kararlıydılar. Kâbe’nin etrafına yine II.Selim ve III. Murat tarafından 1573-1577 yıllarında inşa edilen, kesme taş ve mermer bloklardan yapılan önyüzü kemerlemeli, üstü kubbeli “Revak” dediğimiz muhteşem yapıları da genişletme bahanesiyle 2012 yılında büyük kısmını yıktı.Tamamı yıkılmadan2016’da Türkiye’nin baskısıyla bir kısmını yeniden yerine konduysa da bugün o muhteşem Revakların yarısı orijinalliğini kaybetmiştir.
1.Dünya savaşında İngiliz casusu ünlü LawrenceHaşimi sülalesinden Mekke Şerifi Hüseyin’le Türklere karşı isyan başlatmaları için anlaştı. Aslında Şerif Hüseyin 4. Ordu Komutanı Cemal Paşa’dan öcü gibi korkardı. Sürekli onun etrafında ve ona sadık biriymiş gibi davranır, saygıda kusur etmez uslu durması için verilen altınlarla beslenirdi. Ancak Lawrence’inverdiği daha çok altın ve siyasi vaatlerle Şerif Hüseyin Türklere karşı cihat ilan etti İngilizleri tanrı gibi gören Araplarla birlikte isyan etti. Binlerce Türk’ün kanını
Arap çöllerine akıttı. Kendisini de Halife ilan etti. 103 yıl sonra 2020 yılında bugünkü Suudi sülalesi Lawrence’in kaldığı o evi restore etti ve kapısına bir plaket astı.
“Bu ev Türklere karşı savaş vermemize yardımcı olan Lawrence’in karargâhıdır”
2 Ekim 2018’de Suudi Arabistan’dan Türkiye’ye gelen özel uçaktan 15 kişi indi. Bir minibüse binerek Ankara’daki Suudi elçiliğine geldiler. Aynı gün elçiliğe muhalif bir gazeteci ve yazar olan Cemal Kaşıkçı da elçiliğin kapısından evlilik işlemlerini yaptırmak üzere girdi. Cemal Kaşıkçı bir daha elçilikken çıkmadı. 15 kişilik o ekip geldikleri minibüslerine binerek havaalanından uçaklarına binip geldikleri gibi gittiler. Nişanlısının ihbarı üzerine yapılan araştırmada Cemal Kaşıkçının öldürüldüğü hatta cesedinin asit banyosunda yok edildiği ortaya çıktı. Dünyayı ayağa kaldırdık. Kendi ülkemizde cinayet işleyenlerin işlerini bitirip ellerini kollarını sallayarak çıkıp gitmeleri olacak şey değildi. Davalar açıldı, nutuklar atıldı ama bir milim ilerleyemedik çünkü Suudilerden parasal yaptırımlar gelmeye başladı. 2022 de bu dava dosyasını onlara iade ettik, kimilerine göre para karşılığı sattık. Ama ne olursa olsun durum bizim açımızdan tam bir rezaletti.
İşte biz böyle bir ülkeye iki büyük takımımızı (FB ve GS) maç yapmaya gönderdik. Neden orası seçildi kimseanlayamadı. Federasyon, ülkemizin en büyük kupası eski adı Cumhurbaşkanlığı şimdiki adı “Türkiye Kupası” olan onurlu kupa için maç yapacak yer olarak bula bula burayı bulmuş. Suudi yönetiminin İstiklal Marşı, Atatürk resimli ısınma tişörtleri ve onun sözlerinden yapılmış barış temalı pankartlara için izin vermemesi, Suudi Polisi’nin küstahça tavırlarla soyunma odalarının kilitli kapılarını açıp arama yapması doğal olarak bir kriz çıkardı. Bu gibi durumlarda tüm ülkelerin Dışişleri Bakanlıkları müdahale eder ve büyükelçiliklerini görüşmeler yaparak soruna çözüm bulması için seferber eder. Ama ortada bırakın Dışişlerini, Federasyon başkanı dahiyoktu. Kulüp başkanlarını açıkça Suudilerin önüne attılar. Ne var ki onlar daha cesurdular ve maçı iptal ederek ülkelerine döndüler.
Sonuçta; Sayın Cumhurbaşkanıiki gün evvel Suudiler için “Zor zamanlarımızda yanımızda olan kardeş ülke” dedi…