Cerrah yolu, iki katlı, cumbalı, birkaç merdiven ile çıkılan, tek kanatlı kapısı ile açık sarı renkli ev. Dünyaya geldiği ve 3,5 yılını hayvanlarla iç içe(özellikle kedi ve köpekler) geçirdiği yuvası… Mahallenin biricik köpeği, Nasrettin Hoca’nın eşeği gibi idi onun için! Hayvan, az kahır çekmemiştir… Ters binip, kuyruğu elinde şuursuzca salladığında bile!
Doğumdan itibaren başlayan, “Doğa’nın parçası” olduğumuz Yol’culuklar… Kendimize, gerçek bize, öze çıkan Yol’lar! Yaşam yolcuları ise; insanlar, bitkiler ve hayvanlar. Yol yazarken, Tarkan’ın 2017’deki albümünden “Yolla, yolla kaderim yolla” şarkısı aklıma geldi!
Bitki başlığını tarım olarak değerlendirerek başlayalım. Nasıl, atomun çekirdeği proton ve nötrondan oluşuyorsa, tarımın özü de tohumdur, topraktır. Tohum bağımsızlığın, gıda güvencesinin temelidir.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) 16 Ekim 1945 yılında kuruldu. FAO’ nun kuruluş yıldönümü “Dünya Gıda Günü” olarak kutlanmakta.
Daha çok gıda üretimine, güvenilir gıdaya dikkat çekilerek, açlıkla mücadele konusunda duyarlılığı artırmaya yönelik çalışmalar, etkinlikler yapılıyor. Yerküremize çarpan virüs nedeniyle yaşadığımız pandemi, dünyada her 9 kişiden birinin açlık ile karşı karşıya olduğu ve yoksulluk gibi gerçekler dikkate alındığında, kutlanacak bir durum yok aslında! İcraata geçirilmesi gerekli hususlar var acilen! Bunlardan bazıları; sürdürülebilir, yapıcı tarım politikaları uygulanması, girdi fiyatları konusunda çiftçinin desteklenmesi, dışa bağımlılığımızın azaltılması, üretimi ve çiftçiyi özendiren, sorunlarını çözebilecek tedbirlerin alınması.
Gelelim can dostlarımıza!
4 Ekim Hayvanları Koruma Günü’nü geride bıraktık. Marketlerde evcil hayvan mamalarında indirimler, bazı belediyelerde ve kurumlarda mama dağıtımları, fotoğraf sergileri, hayvan bakım ve tedavi merkezleri açılışları, hayvanlı çekimler, veciz sözler gündemdeki etkinliklerden bir kaçı oldu. Farkındalık ve fayda sağlamak adına her birinin yeri ayrı ve çok önemli. Ancak ülkemizde hayvanları koruma çerçevesinde; anlaşılması ve çalışılması gerekli yegâne konu, hayvan refahıdır.
Genel yönetimler, yerel yönetimler, akademisyenler, meslek odaları, dernekler, özel sektör, yetiştirici birlikleri gibi kurumların sorunların çözümünde işbirliği içinde olmaları önemlidir.
Aksi takdirde her 4 Ekim, takvimde sadece bir gün olarak kalır...
Mahatma Gandhi’ye göre: “Bir ülkenin gelişmişlik ve uygarlık düzeyi o ülkenin hayvanlara davranış biçimiyle ölçülür”.
İnsanoğlu olarak doğanın hâkimi değil, parçası olarak yaşamı göremediğimiz ve davranamadığımız sürece, başımıza daha neler gelecek bakalım?
“Gel ha gel, insan ol da öyle gel” sözü yıllar öncesinde Hacı Bektaş-i Veli’den gelsin.
Değerli okurlar, Cerrah yolunda başlayan hikâyemize revan olalım mı?
İlerleyen yıllarda oturduğu evlerin, boş bırakmadığı bahçeleri oldu. Sebze, meyve ve çiçek yetiştirdi ailesi ile. Tavuk, horoz besledi. Yumurtaları topladı ve mahalle bakkalı Mehmet amcada soluğu aldı, karşılığında leblebi tozu ile takas etti kimi zaman. Lise yıllarını geçirdiği evin arka bahçesi meyve ağaçları ile dolu idi. 3 katlı bina yüksekliğine ulaşan ağaçların arasında yaşayan, kabuktan yapılmış evinin penceresinden, başını, bacaklarını ve kuyruğunu çıkaran yaşlı kara kaplumbağası ile dost oldu. Solucan, kırkayak, karasinek ve sümüklü böcekler laboratuvar hayvanları idi. Muhabbet kuşu, akvaryum balıkları, su kaplumbağaları oldu yaşadığı evlerde. Cavalier King Charles ırkı köpeği anılarında en derinlerdendi! Mesleğini de anavatanında yaşadıkları şekillendirdi. Yakın zamanda, Samsun’da DOGTOR’a gittiğinde, Scout, gözünün önüne geliverdi. Muayene ve ameliyat odaları, konaklama bölümü, mamalara bakarken, Ayris ve Alkan ile konuşuyor olsa da, hafızasında kuyruğunu ip sanıp salladığı ve gergedanıyla oynayan, uzun kulaklı, sevimli dostlarını görüyordu.
“Bir insanın anavatanı çocukluğudur” der Filozof Epictetus. Yorum size kalmış.
İster Yol’a revan olun, ister Yolla’yın!
Sağlıkla ve insanlıkla kalın…