Günümüzün belki de en büyük sorunu ilişkiler. İnsan ilişkileri basitmiş gibi görünse de hayli karmaşık. Elbette bütün bu ilişkileri anlamaya çalışmak ve çözmek oldukça zor. Kendinizi ve başkalarını gerçek anlamda tanımanız ve anlayabilmeniz uzun ve zorlu bir süreç gerektirir. Hal böyle olunca da ilişkiler hakkında konuşmak öyle kolay bir şey olmasa gerek. Yine de çoğunuz kendinizi ve diğer insanları iyi tanıdığınızı iddia edersiniz. Acaba bu iddia, kendinizden kaçmak için bir mazeret olabilir mi ? Ya da olur olmaz, anlamadan her duruma ahkam kesmek ?
Şimdi insan ilişkilerine bir de Dostoyevski üzerinden bakalım, ne dersiniz?
Dostoyevski bir toplantıda okuduğu şiir nedeniyle, Çar tarafından Sibirya' da hapse gönderilir. Hapishaneden çıkınca yaşadıklarını, ''Ölüler Evinden Anılar'' başlıklı bir kitapta toplar. Kitabında, hapishaneye girmeden önce insanları iyi tanıdığını zannettiğini ama hapishanede şahit olduklarından sonra epeyce yanıldığını anlatır. Yazar, hapishanedeki insanları ''kara halk'' olarak tanımlar ve buradaki mahkumlarla bir arada yaşadıktan sonra, insanları çözümlemeye ve onların iç dünyalarının derinliklerini araştırmaya ilgi duyar.
Rus yazar hapishanedeki bir köpek üzerinden, insan ilişkilerini anlamaya çalışır. Hapishane bulunan mahkumların, buradaki bir köpeğin yanından geçerlerken sırasıyla köpeği tekmelediklerini fark eder. Gördüklerine çok şaşırır. Köpek tekmeyi yerken mahkumlardan kaçmaz, aksine yanına bir mahkum yaklaştığında otomatik olarak eğilip tekme pozisyonu alır. Dostoyevski bir gün usulca köpeğin yanına yaklaşarak başını okşar. Köpek alışık olmadığı bu davranış karşısında ona bir süre şaşkın şaşkın bakar ve hızla yanından kaçıp acı acı havlamaya başlar. O günden sonra köpek nerede Dostoyevski’yi görse kaçar ve ona bir daha yaklaşmaz.
Dostoyevski ruhu köleleştirilmiş olan bu köpeği ''sevgi açı'' olarak tanımlar. Ve bunun insanlar için de geçerli olabileceğini söyler. Hayatları boyunca haksızlığa ve kötü davranışlara maruz kalmış insanların, köpek örneğinde olduğu gibi, iyi bir davranış ile karşılaştıklarında nasıl davranacaklarını bilemeyip bocalayabileceklerini dile getirir.
Hadi şimdi sizler de bu örneği, çevrenizde karşılaştığınız ilişkilere uygulayıp bir bakın bakalım. İlişkilerin bir çoğu ezen-ezilen ya da efendi-köle ilişkisine benzemiyor mu ? Bazen kötü davrandığınız insanlar size taparlarken, iyi davrandıklarınız ise nefret edebilirler. Bazı kişiler, onları aşağılamalarınızı sanki kendilerine sunulmuş bir nimetmiş gibi algılayıp, bütün kötü davranışlarınıza rağmen sizi gözlerinde yüceltebilirler. Yine bazı insanlara adil ve iyi davrandığınızda ise onların gözündeki değerinizi yitirebilirsiniz. Çevrenize dikkatlice baktığınızda, böyle ilişkilerin varlığını görebilirsiniz. İnsanların çoğu bir anlamda Dostoyevski’nin köpeğine benzerler. Tüm değer yargılarını bir kenara bırakarak, kendilerini otomatik olarak birilerinin kontrolüne, doğruyu ya da yanlışı hesaplayamadan teslim ediverirler.
Yine Budala'sında Dostoyevski; "İyi bir insansın ama komik oluyorsun, bir parçacık yakınlık gösteriyorlar sana, hayatını bağışlamışlar gibi teşekkür ediyorsun insanlara " demiş.
İnsanın karakteri en önemli değerlerinden biridir. Dolayısıyla, en kıymetli varlığınızı başkalarının emrine sunarak ruhunuzu köleleştirmeyin.
Unutmayın ki; Köleyseniz bir başkasına muhtaçsınız demektir.
Cesur kalın, efendim...