Bir ülke, dünyadaki başka ülkelerle sporda, bilimde, sanatta yarışır denilir. Sadece bunlarla mı? Önce eğitimle yarışır. Yarıştığı alanları daha sıralarsak; yaşam düzeylerinden kitap okuma düzeyine, teknolojiden tarlada ürettiğine kadar uzar gider. Bütün bunların başı eğitimdir. Eğitim, çocuk yaşta ana okullarında başlar üniversiteye kadar okulda süren insan yetiştirmedir. Okul dışında da “Yaşam boyu eğitim” denilen yaşamın içersinde sürdürülülür. Bunu da sanat etkinliklerinde, kitaplarda, gezip görmede, bilgilendirme konferanslarında, en önemlisi de medya denilen gazete ve televizyonda edinilir. Buna da ülkelerin “İnsanını yaratma politikası” , “Kültür Politikası” da denilir. Ülke olmak bununla olasıdır. Yoksa insanların sıradan yaşadığı, sadece karnını yarım yamalak doyurduğu, ürediği, iş bulanın çalıştığı, en aşağı şartlarda yaşadığı bir dünyada yaşamak olur. İnsan da sadece bunun için dünyaya geldiği sanılır. Böyle bir yaşamada özenme, beğenme, yaratma duyguları bastırılmıştır. Daha insanca yaşam onlara ancak televizyonlardaki dizilerde gösterilir.
Büyük önder Atatürk, ülkeyi düşmanlardan kurtarıp yeni devlet kurarken, nüfusunun büyük çoğunluğu kırsal bölgesinde yaşayan, sanayi devrimini yapmış Avrupa’nın dışında, yoksul, savaşlardan yorgun, bereketli Anadolu topraklarında dünyadan habersiz yaşayan insanımızı ve ülkemizi dünya ile her alanda yarışacak düzeye getirmek için devrimler yapmıştır. Bu devrimlerinin başında rejimi değiştirmekle başlar ve topluma “ümmet” gözüyle bakan padişahlıktan birey olarak gören “Beyler, bayanlar” diyerek “Yurttaş” yaparak Cumhuriyeti kurmuş ve demiştir ki “Cumhuriyetimizin temeli kültürdür” ve sürdürmüştür; “Kültür okumaktır, anlamaktır, görebilmektir, gördüğünden mana çıkarmaktır, ders almaktır, düşünmek, zekayı terbiye etmektir” demiş ve bir başka konuşmasında da “Bir millet ki resim yapmaz, bir millet ki heykel yapmaz, bir millet ki tekniğin gerektirdiği şeyleri yapmaz itiraf etmeli ki o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur” demiştir. Niçin bunları söylemiş; çünkü Türkiye’nin nüfusu: 14 milyon, köy sayısı: 40 bin, şehir sayısı 15. Köyde yaşayan nüfus: %85, şehirlerde yaşayan nüfus: %15. Okuma-yazma oranı: %10. Okulu olmayan köy sayısı 35 bindir. “Ben sana yumurta vereyim, buğday vereyim sen bana bez ver, düğme ver” değiş dokuş ticaretinden uçak’dan şeker farıkalarına, tersanelerden demir - çeliğe, çimentodan bez dokumaya, şişe cam dan elektrik santraline, hava gazına kadar 46 fabrıkaların kurulması ile ülkeyi sanayileşmeyi, şehirleşmeyi ve insanı ülkeyle geliştirmeyi hedeflemiştir.
Şimdi medya, televizyonlar yemek yarışmaları, saray görüntülü dizilerle, şiddeti ve kabalığı gösteren dizilerle, “Az sonra” diyen eğlence dünyasının dedikoduları ile paparazi programları, Osmanlı tarihinden sorularla yapılan bilgi yarışmaları ile “Yaşam boyu eğitim” den uzaklaştırıyor. Hatta yaşam boyu eğitimi angalya gibi gösteriyorlar. Zaten yap boz tahtasına dönüşmüş eğitim sistemimizle yetiştirilen, yaşama karamsal başlayan gençlerimizle dünya ile yarışacağımıza yurt dışına nasıl giderimle düşleri olmayan ülkeye dönüştük. Suriye’den, Afganistan’dan, hatta Hindistan ve Afrika’dan getirilen ucuz işgücü kölelerle dünya ile yarışmamız olası değildir. Beyin göçümüz medyanın umurunda değildir.