Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Elif Doyuk Kartal “Dünya Anti Mikrobiyal Direnç (AMD) Farkındalık Haftası” dolayısıyla bilgilendirici bir açıklama yaptı.
Prof. Dr. Elif Doyuk Kartal’ın açıklaması şöyle: “Dünya AMD (Anti Mikrobiyal Direnç) Farkındalık Haftası; AMD konusunda farkındalığı ve anlayışı artırmak ve kamuoyu, sağlık hizmet sunucuları ve politika yapıcılar arasında en iyi uygulamaları teşvik etmek amacıyla her yıl 18-24 Kasım tarihleri arasında kutlanan küresel bir kampanyadır. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) bu durumu acil küresel sağlık ve sosyoekonomik kriz olarak tanımlamaktadır. Bu yılki tema küresel toplumun tüm paydaşlarını AMD konusunda ‘eğitmeye, savunuculuk yapmaya ve konu ile ilgili somut eylemelerde bulunmaya’ çağırıyor. Antimikrobik ilaçlar bakteriler başta olmak üzere virüsler, mantarlar vb. her türlü mikroorganizma için tedavi amaçlı kullanılmakta ancak zaman içinde duyarlılık durumunu etkileyen çeşitli nedenlerle antimikrobiyal direnç gelişebilmektedir. AMD sadece insan sağlık sektörü ile ilgili bir konu olmayıp; hayvan sağlığı, gıda üretimi ve çevre üzerinde de önemli etkileri vardır. İlaç dirençli patojenler her yerde herkes için tehdit oluşturabilmektedir. Antimikrobiyal dirençli etkenler insanlar, hayvanlar ve bitkiler ile birlikte tüm dünyada hareket halinde bulunmaktadır. Bakteriler sahip oldukları direnci birbirleri arasında aktararak doğada direnç genlerinin sürekli birikimine neden olmaktadır. Antimikrobiyal direnç açısından en önemli grup antibiyotikler olup bakteriyel etkenlerde gelişen ilaç direncinin bir sonucu olarak enfeksiyonların tedavisi giderek zorlaşmakta, hatta özellikle hastanede yatan hastalarda gözlenen mevcut antibiyotiklerin tamamına dirençli mikroorganizma enfeksiyonların tedavisi imkânsız hale gelebilmektedir. Bu durum bir yandan hastaların daha uzun süre hastanede kalmasına, ölümüne bir yandan da önemli bir işgücü kaybı ve maliyete yol açmaktadır. Yeni geliştirilen antibiyotiklerin sayısı tüm dünyada çok az olup, çok pahalı ve erişim de kolay değildir. Kaldı ki bunlara da hızla direnç gelişme riski bulunmakta olup, elimizdeki antibiyotikleri doğru kullanmazsak yeni antibiyotiklerin geliştirilmesi de çözüm olamayacak gibi görünmektedir. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de hem poliklinik koşullarında hem de yatan hastalarda yoğun antibiyotik kullanımı söz konusudur. Antibiyotikler sadece bakteriyel etkenlere karşı tedavi edicidir. Virus ya da diğer etkenlerde işe yaramaz. %80-90‘ı viral etkenlere bağlı solunum yolu enfeksiyonlarında sırf ateş olması ya da sonradan alt solunum yollarına ineceği kaygısı ile antibiyotik kullanımı en sık yapılan uygunsuz kullanımlardan biridir. Viral enfeksiyonlarda da sıklıkla ateş olmaktadır. Hastanede yatan hastalarda da çoğu zaman bakteriyel bir enfeksiyon tanımlaması olmadan genel durum bozukluğu, CRP vb. akut faz parametreleri yüksekliği gibi nedenlerle antibiyotik kullanımına eğilim fazla görülmektedir. Oysa enfeksiyon dışı enflamasyonla seyreden bir çok durum CRP değerinin yükselmesine neden olabilmektedir. Antibiyotiklerin gereğinden kısa ya da uzun kullanılması da sıkça yapılan bir hatadır. Yoğun ve uygunsuz antibiyotik kullanımı direncin en önemli tetikleyicisi olup, bağırsaklarımızdaki immun sistem düzenleyicisi yararlı bakteri dengesini de bozmaktadır. Konunun çözümü çok faktörlü olmakla birlikte, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de akılcı antibiyotik kullanımını sağlamak en önemli faktördür. Antibiyotiklerin uygun endikasyonlarda ve uygun sürelerde kullanılması, hastanelerde enfeksiyon kontrolünün en üst düzeyde sağlanması, el hijyeni konusunda farkındalığın artırılması, uygun aşılamalar ile enfeksiyon etkenlerinin yayılımının engellenmesi alınabilecek önlemlerin başlıcalarıdır.”