Emep, Halkevleri, Sol Parti Ve Tkp Hamam Yolu’nda bir araya gelerek AK Parti’nin sağlık politikalarını eleştirdi. Emep, Halkevleri, Sol Parti Ve Tkp adına açıklamayı Sunay Akarsu ile Özlem Uyanık yaptı. İlk açıklamayı okuyan Sunay Akarsu, “Sevgili dostlar, pandeminin birinci yılında basın açıklamıza başlamadan önce salgın süresince hayatını kaybeden tüm sağlık emekçilerini saygı duruşu ile onurlandırmak istiyoruz.
İnsan yaşamı her şeyin üstündedir. Türkiye’de ayrım gözetmeksizin tüm insanların sağlıklı bir yaşam sürdürebilmesidevletin güvencesi altında, tüm toplumun sorumluluğundadır. Covid-19 salgını insan sağlığı ve yaşamına karşı ciddi bir tehdit oluşturduğu için toplumsal yaşamda olağanın dışında belli tedbirler alınması da kaçınılmazdır. Geçtiğimiz bir yıl içerisinde yaşananlar ise, salgının patronların çıkarları ve AKP iktidarı lehine sonuna kadar istismar edilmesidir. Salgın rakamlarında, aşı uygulamasının başlanacağı tarihte, ücretsiz maske dağıtımında halka yalan söylediler ve söylemeye devam ediyorlar.
“SAĞLIK HAKTIR SATILAMAZ”
Aşılama programında keyfi uygulamalar görülürken ikinci doz aşının uyulanma oranı %2’lerde kalmıştır. Aşı alımlarında dönen “hesaplar“ aşı üzerinden para kazanma şüphelerini arttırmaktadır. Zenginlerin yada AKP’lilerin aşıya ulaşma oranı tartışılırken mevcut aşılar tükenmiş ve bir daha ne zaman geleceği belli değildir.
Geçen bir yıl emekçi halkımız açısından sadece sağlık tehdidinin değil işşizlik ve yoksulluk tehdidinin de fazlasıyla hissedildiği bir yıl oldu. Salgın sırasında emekçiler giderek yoksullaşırken dünyadaki milyarderler servetlerini 3,9 trilyon dolar arttırdı. Geçinemediğini söyleyerek yaşamına son veren yurttaşların sayısı ciddi bir artış gösterirken, açlığın belki de Cumhuriyet tarihinde uzun yıllar sonra ilk kez gerçek bir tehdit haline geldiği bir döneme girildi.
Salgın koşullarında halkın başka sağlık sorunları nedeni ile sağlık hizmetlerinden yararlanma oranında ciddi gerileme yaşanırken, özellikle emekçilerin çocukları için eğitim hakkı fiilen ortadan kaldırıldı. Çalışma koşullarının ağırlaştırılması, çalışma sürelerinin işçiler aleyhine esnetilmesi, çok sayıda hakkın gaspı ve yine işçiler aleyhine kimi yasal düzenlemeler de geçtiğimiz bir yıl içinde normalleştirildi.
İdeolojik saiklerle halkın sosyal yaşamında da ciddi kısıtlamalara gidildi. Kamuya açık alanların kullanımı, insanlar arasındaki iletişim, birlikte eğlenme, vakit geçirme olanakları ve kültür sanat faaliyetleri kimi tedbirler gündeme getirilerek adeta sıfırlandı. Bu alanlarda çalışan emekçiler iseişşiz kaldı ve yapılacağı söylenen ekonomik desteklerin göstermelik olduğu ortaya çıktı.
“SERMAYEYE DEĞİL EMEKÇİYE BÜTÇE”
AKP iktidarı ve sermaye sınıfı salgın kısıtlamalarını fiili bir sıkıyönetim halini işler kılmanın bahanesi olarak kullandı. Emekçi halkın zaten sınırlı olan siyasete katılım kanallarını ise tamamen kapattı. Toplumsal güçlerin muhalefet etmesini ve işçilerin hak arama eylemlerini ya tümden yasakladı ya da bu eylemlere müdahale etti. Ülkenin aydınlanmacı, yurtsever, eşitlikçi güçlerinin sözlerini söylemesini, sokağa çıkmasını fiilen imkânsızlaştırdı. Yapılmak istenen eylemler karşısında salgın kısıtlamalarını bahane ederek orantısız bir kuvvet kullanımına gitti.
Diğer yandan, toplumsal hayatı alabildiğine sınırlayan AKP iktidarı patronların çarkı dönmeye devam etsin diye çalışma hayatına dönük kısıtlamalar söz konusu olduğunda alabildiğine esnek davrandı. Yakınları ile bile görüşemeyen emekçiler her gün toplu taşıma ile işe gidip gelmeye, kalabalık işyerlerinde çalışmaya devam etti. Hafta sonu sokağa çıkma yasakları dahi patronlar lehine delik deşik edildi, ortaya akıl almaz bir tablo çıktı.”
Özlem Uyanık ise şunları söyledi; “Okullar dahi kapalı iken tarikât ve cemaat yapılarının buluşmalarına izin verildi. Salgında yakınlarını kaybeden binlerce aile sevdiklerini kısıtlı koşullarda toprağa verirken AKP iktidarı ve cemaatler cenaze törenlerini kitlesel gövde gösterileri haline getirmekte hiçbir sakınca görmedi.
“DİYANETE DEĞİL SAĞLIĞA BÜTÇE”
Siyaset alanında da tam bir fırsatçılık içinde bulunan AKP, kendi siyasi faaliyetlerinde hemen hemen hiçbir salgın kısıtlamasına uymadı. Kendi tabirleri ile “lebaleb” kalabalık AKP toplantıları gerçekleştirmekten geri durmadı. Açılış ve benzeri gerekçelerle ülkenin dört bir yanında hiçbir tedbir olmaksızın halkı meydanlara toplamakta bir sakınca görmedi.
Gelinen nokta bu açıklamanın yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Bizler, işçi sınıfına siyaset alanının tamamen kapatılması girişimlerine, halkın direnme hakkının elinden alınmasına izin vermeyeceğiz. Milyonlarca çocuk ve genç eğitimden koparılmış, keyfi yasaklamalar artmış, AKP kendisi açısından daha uygun bir insan dokusu yaratmak için büyük fırsatlar elde etmiştir. Tüm bunlar olurken düzen muhalefeti de ne iktidarın karşısında durmayı göze alabilmiş ne de halkın çıkarlarını gözetmiştir.
Bu koşullarda aşı uygulamalarıyla yeni bir evreye giren ancak henüz sonlanmaktan uzak salgına ilişkin politikalarında toplumsal yaşam ve mücadelenin yoğunluğunun artırılması temel hedeflerden biri olacaktır.
Bu bağlamda aşağıdaki eylem planının uygulanması için çağrıda bulunmaktayız:
- Aşılama süreci bütün aşamalarımümkün olan en kısa sürede bütün toplumu kapsayarak tamamlanmalı, toplumda aşılamaya karşı kuşku uyandırmaktan ve adaletsizliği meşrulaştırmaktan başka sonuç doğurmayacak olan ücretli aşı uygulama niyetinden kesinlikle vazgeçilmelidir.
- Salgın boyunca devlet hastanelerindeki Covid-19 yoğunluğunu yeni bir fırsata çevirmeye çalışan, salgınla mücadelede muazzam kaynakların israfına neden olan bütün özel sağlık kuruluşları devletleştirilmelidir.
- Yalnız Covid-19 değil, bütün salgın hastalıklara karşı toplum sağlığını korumak için gerekli aşı ve ilaç çalışmalarını yürütecek bir Ulusal Enstitü kurulmalı, tüm ilaç üretim ve dağıtım ağları derhal devletleştirilerek bu Enstitü’ye bağlanmalıdır.
- TTB ve SES gibi sağlık kurumlarının salgına dönük önerileri dikkate alınmalı, tüm süreç şeffaf olarak yürütülmelidir. Salgın tamamen etkisini yitirinceye kadar tüm yurttaşlara ücretsiz ve yeterli miktarda nitelikli maske ve dezenfektan dağıtılmalıdır.
- Eğitimin tüm ülkede yüz yüze olarak bir an önce başlaması için her tür önlem alınmalıdır. Yeni derslikler yapılmalı öğretmen ve diğer personel için kadro açılmalı, okullara ısınma, havalandırma ve temizlik gibi başlıklarda ödenek çıkarılmalıdır. Özel okullar devletleştirilmeli ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın devasa bütçesi Eğitim Bakanlığı’na devredilmelidir.
- Elektrik ve doğalgaz dağıtım şirketleri devletleştirilmeli, konutlardaki abonelerin bütün borçları silinmelidir.
- Sendikal, siyasal faaliyetler, toplantı ve gösteri yürüyüşlerine dönük kısıtlamalar sağlık için gerekli belli kurallara uyulduğu sürece tamamen kaldırılmalıdır. Sendikal ve siyasal faaliyetlere dönük tüm yasaklamalar kaldırılmalıdır.
- İşten çıkarma yasaklanmalı, bütün işsizlere ve salgında işyeri kapananlara işsizlik koşulları devam ettiği süre boyunca aylık en az asgari ücret tutarında ödeme yapılmalıdır.
- Ücretlilerin kredi kartı borçları silinmeli, Ziraat Bankası’nın küçük çiftçilere haciz uygulaması durdurulmalı ve küçük çiftçilerin kredi borçları sıfırlanmalıdır.
- Devletin tüm kaynakları öncelikli olarak halkın eğitim, sağlık, barınma ve beslenme ihtiyaçlarının karşılanması için seferber edilmeli, sermayeye dönük tüm teşvik vb. yardımlar ve kaynak aktarımları durdurulmalıdır.”