Özgüvenin fazlası da itici oluyor, ellerini koltuğun iki yanına açmış kendisine yöneltilen eleştirileri gülerek dinliyordu, “Ya ehm, ben kendimi biliyorum canımmm, yetkinliğimi tartışmıyoruz” diyordu. Nasıl da kendinden emin, vakur ve gururluydu… Şöyle bir bakıyorum da son zamanlarda kendimizle biraz fazla mı ilgilenir olduk acaba? Herkeste bir kişisel gelişim aşkı, hobiler, aktiviteler, sürekli bir spor yapma, durmadan eğlenme, bakımlar, genç kalma çabası… Çok mu önemsemeye başladık kendimizi, her şey kendimizi daha mutlu hissetmek için mi? Tamam her insan değerli, özel ama bu kadarı bana fazla ve itici geliyor… Üçüncü üniversitesini okumuş, hâlâ kariyer planları yapan, 45’inde ama 30 gösterdiği için gururlanan insanlar görmek rahatsız ediyor beni, onları fazlasıyla takdir edip, övemiyorum ne yazık ki...
Ya biraz da şu yaşadığınız coğrafyaya, birlikte nefes alıp verdiğiniz insanlara, canlılara yararınız olsa fena mı olur? Onlara şöyle demek istiyorum mesela; “Eskişehir’de Keşkül-ü Fukara diye bir gönüllülük oluşumu var, bir gece eğlenmesen, bir kere botoks yaptırmasan, ya da ne bileyim ihtiyacın olmayan bilmem kaçıncı ayakkabıyı almasan, onların mutfağını doldurabilirsin, çocuklardan birinin eğitimine katkı verebilirsin, ya da bırak artık kendinle uğraşmayı biraz daha kariyerli olmak, seni sonsuz mutluluğa ulaştırmayacak emin ol, hep yarım kalan isteklerin olacak, biraz kendi isteklerini bir kenara bırakmayı öğren, kendini çok mu seviyorsun, hep mutlu olmak mı istiyorsun, bak bu tür sosyal projelerle de farklı bir tatmin ve mutluluk yaşayacaksın emin ol, belki de hissettiğin en sahici duygulardan biri olacak, en unutulmaz anılarından biri olacak bunlar... Hem sonra istersen çevrendeki insanlara ne kadar duyarlı ve yardımsever biri olduğunu da yine böbürlenerek anlatabilirsin, fena mı? Tamam tamam uzatmayayım…
Sözün özü biz de bir el atsak diyorum, (tabi herkesten önce kendime söylüyorum) biraz da kendimizi değil başkalarını düşünsek, bizim fazlamızın başkasının ihtiyacı olduğunu görsek iyi olmaz mı? Şöyle rahatımızdan birkaç saat ödün versek de yaşam çabası içinde olan, hasta, fakir, yaşlı, evsiz, yurtsuz insanlara bir yardımımız dokunsa… Ve en güzeli de bütün bu çabamızı mutlu olmak ya da kendimizi iyi hissetmek için değil de yapmamız gerektiği için yaptığımız gerçeğini de unutmasak, ha çok çok daha anlamlı olmaz mı? Yaşam yalnızca kendimiz için didinip çabalamaktan çok daha fazlası, hayatımız hızla akarken, çoluk çocuk derken, büyürken, yaşlanırken, şu dünyada birilerine yardımımız olsun, birilerinin elinden tutup düştüğü yerden kaldıralım, omzuna dokunup “dert etme, geçer” diyelim, yarasına merhem olalım olmaz mı? Olur olur, hem de çok kolayca olur, Keşkül-ü Fukara Gönüllüleri facebook sayfasına bakarak başlayabiliriz örneğin, hatta sizin için buraya sayfanın linkini de bırakıyorum, kolay gelsin, işiniz rast gitsin… https://www.facebook.com/groups/eskisehirdervisbaba/?ref=group_header
Keşkül-ü Fukara ismi nerden mi geliyor, sayfalarında şöyle yazıyor: “Dervişlerin çoğunlukla omuzlarına/boyunlarına astığı kayık biçimli kaplara derviş keşkülü (derviş çanağı) veya *keşkül-ü fukara* denir. Dervişler topladıkları sadakayı veya kendilerine verilen gıdayı bunun içine koyarlarmış. Sonra da topladıklarını gittikleri yerlerde ihtiyacı olana dağıtırlarmış.”
Bu gönüllülük hareketinin kurucusu, emekçisi Zekiye hocama ve tüm gönüllülerine saygılarımla…