Köfteci Yusuf skandalını hepimiz biliyoruz. Ben bu olayın sosyal yönüne bakmak istiyorum. Orta gelirlerin sık sık, dar gelirli ailelerin haftada bir, çoğunlukla da ayda bir kere çoluğuyla çocuğuyla dışarıda et yiyebildiği bir restoranın adıdır Köfteci Yusuf.
Yüksek enflasyonun altında ezilen dar gelirli ailelerinsosyalleşmek, birlikte vakit geçirmek için tercih ettiği, çocuklarının, “O gün gelse de Köfteci Yusuf’a gitsek”diyesabırsızlıkla beklediği bir mekandır. Kimi aileler çocuklarına karne hediyesi olarak götürebildiği, kimilerinin ise misafirlerini ağırlayabildiği bütçe dostu bir restorandır. Şimdi ise on binlerce insanın ve dar gelirli ailelerin duygularına, inançlarına ve sosyal hayatına darbe vuran bir skandalla gündemde.
Bu mesele sadece bir gıda skandalı değil; sosyal bir yara haline geldi. Bu lokantada ayda bir gün bile yemek yiyebilmek, birçok aile için lüks bir etkinlikti. Tarım ve Orman Bakanlığı'nın geçtiğimiz hafta açıkladığı listede Köfteci Yusuf’unBursa'da bulunan şubesinde binde bir oranında domuz eti kullandığı iddiası, büyük bir infial yarattı. Dinen en sakıncalı konulardan biri olan “domuz eti” dar gelirli ve inançlı insanlar için bir travma nedenidir. Ancak pek çok insan bu iddialara inanmıyor. Eskişehir’de 3, Türkiye genelinde 280 şubesi ve 12 bin çalışanıyla yıllardır faaliyet gösteren bir markanın, böyle bir şey yapması akıl alır gibi değil. Şubat ve Mart 2024'te alınan numunelerin Ekim'de açıklanması ise kafa karıştırıcı. Neden böyle bir gecikme yaşandı? Devlet tarafından onaylanmış helal gıda sertifikasına sahip Köfteci Yusuf’un kendini savunma şansı bile buladığını iddia etmesi, akıllara büyük sorular getiriyor.
Köfteci Yusuf, özellikle orta ve dar gelirli kesimler için erişilebilir bir lezzet sunarak, bir nevi toplumsal kimliğin de bir parçası haline gelmiş.
Köfteci Yusuf, her gün binlerce insanın bir araya geldiği, yemekle beraber birlikte sosyalleşebildiği, sevdikleriyle vakit geçirebildikleri bir yer. Bu kimlikle özdeşleşen insanlar, markaya yapılan saldırıları kendilerine yapılmış gibi algıladı. Dar gelirli aileler Köfteci Yusuf'un yanında durarak hikayesine sahip çıkıyor.
Köfteci Yusuf'un adı, bir skandalın gölgesinde karalanırken, ona gönülden bağlı binlerce aile ve çalışan son yaşanılanın komplo olduğuna inanıyor. Ancak anlaşılan o ki, halkın desteği sayesinde Köfteci Yusuf bu krizden daha da güçlenerek çıkacak. Sosyal ortamlar yoğun bir destek var, insanlar bu markanın arkasında duruyor ve restoranları dolduruyor. Çünkü herkes biliyor ki, bir markayı ayakta tutan sadece ürünler değil, ona gönül veren insanların inancı ve sadakatidir.
Köfteci Yusuf skandalı ve akabinde yürütülen süreç devletin denetim mekanizmasını sorgulamamıza neden oldu. Bu skandal birçok kişiyi koltuğundan edecek gibi görünüyor.
Bu olay, bir kez daha gösteriyor ki, gıda güvenliği yalnızca tüketici hakkı değil, aynı zamanda toplumsal bir sorundur. Devletin, tüketiciyi koruması ve gıda güvenliğini sağlamak için daha dikkatli ve şeffaf hareket etmesi gerekiyor. Köfteci Yusuf skandalı, binlerce ailenin hikayesini içinde barındırıyor ve bu hikaye henüz bitmedi. Umarız, bu yaşananlar gıda güvenliği konusuna dair duyarlılığımızı artırır ve daha iyi bir geleceğe vesile olur.