“ Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün millet iradesine dayanarak kurduğu Cumhuriyetimizin temel nitelikleri arasında yer alan, ilk defa 1937 yılında Anayasaya giren laiklik; Milliyetçilikle birlikte Ulusal birliğimizin, eşitliğimizin, sınıfsız toplumun, özgür ve çağdaş yaşamımızın temel dayanağıdır. Laiklik, din ve vicdan hürriyetinin şemsiyesi olduğu gibi, toplumsal barışın ve milli birliğin de en önemli dayanağıdır.
Anayasanın Başlangıç bölümünde laiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı; 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyetinin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti olduğu belirtilmiş ve Anayasanın değiştirilemeyecek hükümlerini düzenleyen 4’üncü maddesinde laiklik niteliğine de yer verilmiştir.
Laiklik, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrıldığı şeklinde yapılan dar bir tanımdan çok daha fazlasıdır.
Laiklik, tüm vatandaşlarımızın temel hakları olan din ve vicdan hürriyetini en iyi şekilde kullanmaları ve ibadetlerini serbestçe yerine getirebilmelerinin teminatıdır. Ancak aynı zamanda “ laiklik gericilikle mücadeledir, aklın ve bilimin karanlığa karşı zaferidir.;
Bu nedenle Laiklik;
Herhangi bir inanç sisteminin toplum ve birey üzerinde tahakküm kurmasına,
Din ve inanç istismarı üzerinden siyaset yapılmasına, parti kurulmasına,
Laik Hukuk Sisteminde dinsel kaynaklı kuralların oluşmasına,
Cemaat ve tarikat şeklinde örgütlenmeler yoluyla oluşturulan paralel yapıların devlet yönetimlerini ele geçirmesine,
Cemaat ve tarikat şeklinde örgütlenmeler yoluyla oluşturulan güç birlikleriyle çıkar çetelerinin oluşturulmasına,
Cemaat ve tarikat şeklinde örgütlenmeler yoluyla oluşturulan güç birlikleriyle eğitim ve yurt işletmecilikleri üzerinden insan kaynağı oluşturmaya,
Kamusal fonların herhangi bir din için kullanılmasına,,
Yasaların dinsel kaynaklı otoriteler tarafından belirlenmesine,
Eğitimin dinselleştirilmesine karşı da devlet yöneticilerine görev ve sorumluluk yükler.
Bugün Ülkemizde geldiğimiz nokta ise laikliğin çok uzağındadır.
Tarikat ve cemaatler; kurdukları okullar, açtıkları kurslar, işlettikleri yurtlar aracılığıyla kendilerine büyük bir insan kaynağı yaratmışlar, siyasilerle kurdukları işbirlikleriyle devlet katmanlarında kadrolaşmışlar, Bakanlıkları aralarında paylaşmışlardır.
Devletin fonları, projeler adı altında tarikat ve cemaatlerin derneklerine aktarılmaktadır.
Ülkemizde bir çok siyasi parti din istismarı ile politika yapmakta ve hatta laik devletin yıkılmasını savunmaktadır.
Diyanet İşleri Başkanlığı, suç işlemeye cüret etmete, yasalara aykırı olmasına rağmen çok eşliliğin, kadını dövmenin caiz olduğunu fetva edebilmektedir. Ülkenin ekonomi politikalarını yönetenler din temelli nas kavramını esas alabilmektedir. Milli Eğitim de birlik bozulmakta, ÇEDES ve benzeri projelerle okullara imamlar sokulmakta, Diyanete bağlı akademi açılmaktadır.
Şeriat ve hilafet özlemi, sokaklarda hiçbir engelle karşılaşmaksızın dile getirilmektedir.
Bunlar ve benzeri eylemlerle laik devlet niteliğimiz yara almakta, toplumsal ayrışmamız derinleşmektedir. Yakın coğrafyamızda yer alan, laik ve demokratik devlet modellerine sahip olmayan Irak, Suriye, İran, Suudi Arabistan gibi ülkelerin yaşadıkları savaş, kan, gözyaşı, yoksulluk, sefalet, yalnızlık, anti demokratiklik örnekleri bizler için ders olmalıdır. Laikliğimizin kıymetini bilmeli, yapılan saldırılara karşı tek yürek, tek bilek olmalıyız.
Mottosu, Laik Hukuk Devrimini korumak Cumhuriyeti korumak olan AHPADİ olarak, Laikliğin Anayasaya girişinin 87’inci yılını kutluyor, aklın ve bilimin yolunda özgür, refah ve mutlu bir geleceğin inşası umudunu kamuoyumuzla paylaşıyoruz.”