İşçi sağlığı ve iş güvenliği haftasında açıklamalar yapılmıştı. Önlemler sıralanmıştı.
Her yıl aynı şeyler söylenir. Ve yine hemen hemen her gün bir iş kazası meydana gelir, bir işçi hayatını kaybeder, kolunu, parmağını, bacağını kaybeder.
Sendikalar, meslek odaları işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda iktidarları uyarırlar.
Hatta en son 20 gün önce CHP, MHP ve BDP milletvekilleri Soma’daki sık sık meydana gelenmadenci ölümleri ile ilgili Araştırma Komisyonu kurulması önerisi AKP milletvekillerin oyları ile red edilmişti.
Şimdi Soma’ya Başbakan gidiyor. Başbakan için her türlü önlem alınmıştır. Polis sayısı, özel tim, silahları, toması, sinyal bozucu araçları, hatta kimyasal saldırıya karşı hazırlanmış bilimsel araçlar vb. hazırdır.
Yani Başbakan için her türlü olasılıklar göz önüne alınarak geniş çapta önlemler alınmıştır.
Ölen madencilerin, eşlerinin, çocuklarının, anne ve babalarının çığlıklarını duyuyor musunuz?
Yüreğinde bir sızı hissediyor musunuz?
Hissetseydiniz böyle ölümler peş peşe ve onlarca işçi birden ölmezdi.
İş kazalarındaki ölümler kader değildir.
Kaderi sizler belirleyebilirsiniz…
Bu ülkede maden faciaları yaşandı, işçiler toprak altında can verdiler.
Patronların, sömürü tutkusu, az maliyetle çok para kazanmak. Az işçi ile çok iş yapmak. Usta işçiye fazla para vermek üzerine, deneyimsiz işçiyi çalıştırmak işlerine gelir. Sendikaya karşı çıkarlar. İşyerlerine sendika koymaz, sendikalı olmak isteyenlerde işten çıkarılır.
Bu kapitalist sistemi devam etmek isteyen partiler ve iktidarlar, patronların yanında olurlar. Gerekli önlem almayanlara üç beş kuruş cezası ile üstü örtülüp gider. Yetersiz kalan ve işçi güvenliği ve sağlığı için mevzuat yeniden düzenlenmez. İşyerlerinde iş güvenliği uzmanları ile birlikte işçilerin denetiminin sağlanması da işlerine gelmez.
Bu kadar ölümlere rağmen sorumlu bakanlar istifayı düşünmezler, istifa etmezler.
Bunları söylediğimizde, iş kazalarının kaza değil cinayet olduğunu söylediğimizde ‘şimdi siyaset zamanı değil’ diyenler biliniz ki; bu sistemi savunanlar, patrondan ve iktidardan yana olanlardır. İşçiden, halktan yana değillerdir. Çünkü yaşam zaten bir siyasettir.
Ölenlerin hepsi neden yoksullar, halkın çocukları, işçilerdir.
Fabrikada, madende, inşaatta “Ölüm hep bana mı düşer usta?”
Yoksulluk, “hep bana mı düşer usta?”
30-40 yıl çalışıp sadece ‘karnımı doyuracak ücret hep bana mı düşer usta?”
Nefesi açlık kokan ‘bana mı düşer usta?”
Soma’da ölen madencilerin arasında bir de 15 yaşında bir çocuk vardı.
Adı Kemal…
Gözlerinizi kapatın; 15 yaşında ölen Kemal’in sesini dinleyin. Refik Durbaş’ın ‘Çırak Aranıyor’ şiirini okuyor:
"Elim sanata düşer usta/Dilim küfre, yüreğim acıya/Ölüm hep bana/Bana mı düşer usta?/Sevda ne yana düşer usta/Hicran ne yana/Yalnızlık hep bana/Bana mı düşer usta?/Gurbet ne yana düşer usta/Sıla ne yana/Hasret hep bana/Bana mı düşer usta?"
Canım çok yanıyor; öfkeliyim.
Öylesine öfkeliyim ki; ne söylesem az gelecek…
Sunay Akın’ın ‘Kömür’ şiirini yüreğime attım:
“Yine bir kömür/ kütürdedi sobada/ kayıp bir madencinin/ kalbi rastgeldi/ atıverdi sıcak odada”