SAYIN BÜYÜKERŞEN’E AÇIK MEKTUBUMDUR

Abone Ol

Türk Dili’nin kendi benliğine, özündeki güzellik ve zenginliğine kavuşması için, bütün devlet kurumlarımızın, dikkatli, ilgili olmasını isteriz. 1 Kasım 1932 Mustafa Kemal Atatürk

SAYIN BÜYÜKERŞEN’E AÇIK MEKTUBUMDUR

Sayın Hocam;

Ulusal basında Eskişehir’de Arapça yazılı tabelaların belediye tarafından denetim altına alınacağı ve buna kurumsal olarak öncülük yapacağınızı memnuniyetle karşıladık. Bu memnuniyetimizin nedeni her hangi bir ulusun kültürüne yönelik bir yasaklama veya engellemeden ibaret olmadığına ve büyük önderimizin bize gösterdiği en önemli ideallerden biri olan Türk Dili’nin ve Türkçemizin yabancı dillerden arındırılması girişimine bir başlangıç olarak görmek istiyoruz.

Sayın Hocam;

Emperyalizmin bize oynadığı en büyük oyunlardan biri hatta en önemlisi “dil sömürüsüdür”

Tanzimat sonrası başlayan batı dillerinin dilimize devşirilmesi zaten Arapça ve Farsça’nın boyunduruğuna girmiş olan binlerce yıllık kadim dilimizi anlaşılmaz hale getirmiştir. Bu yozlaşma, ülkeyi ekonomiden önce işgal etti. Tanımlamamı bağışlayın ama kendi dilini bu kadar aşağılayan bir topluluk büyük önder Atatürk’ün deyimiyle “Millet olma vasfından” yoksun kalır.

Size bazı araştırmalardan örnek vermek isterim: Şu anda Türkçede 78 bin kadar kelime var. Ne yazık ki Türk insanı günde ancak 400 kelimeyle kendini ifade etmeye çalışıyor. Araştırmalar kırsal kesimde bu sayının 40-50 kelimeye düştüğünü gösteriyor. Bu durum “Yeteri kadar beyin jimnastiği yapmamak, okuma ve düşüncede tembellik, edebiyata ilgisizlik, sık kullanılan kelimeleri kaldırma girişimi, fonetik ve morfolojik yapıya uygun olmayan kelime türetme çabalarının sonucu kullanılan kelime sayısını azalmasına sebep oluyor. (Prof. Dr. Tuncer Gülensoy) Ve bu durum okul çağı çocuklarımızı çok etkiliyor. Üniversite gençlerimiz bir dilekçe dahi yazmaktan yoksun haldedir.

Çocuklarımızın yurt dışında ve içinde yapılan ölçme sınavlarında en düşük notu “kendi dilinden okuduğunu anlayamama” olduğu bir gerçektir. Bu dil yozlaşması bizi her geçen gün “çağdaş uygarlık” seviyesine ulaşma idealimizden uzaklaştırmaktadır. Kendi dilinden düşünemeyen nesiller, aynı ülküye inanmış bir ulus olma, Türk olma, kısacası Türk Ulusu olmanın önünde en büyük engeldir. Dilimiz öyle bir saldırı altındadır ki bırakın Osmanlı Türkçesini anlamak 1940’lı 50’li yıllardaki Cumhuriyet dönemi Türkçesini bile anlamakta güçlük çekiyoruz. Kültür hafızamız eriyor.

Sayın Hocam;

Tabii ki bu tehlikenin bertaraf edilmesi bir ulusal politika gerektirir. Bildiğim kadarıyla uzun yıllardır ulusal çapta bir Dil Kurultayı da yapılmış değildir. Eğitim politikamızın da son yıllardaki hali ortadadır. Buna rağmen yerel bazda açılacak küçük seferberlikler belki de ülkemiz için bir başlangıç olabilir.

Büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün 1 Kasım 1932’de TBMM 4'üncü dönem 2'nci yasama yılı açılış konuşmasında ve yazımın başlığında kullandığım sözü, özellikle onun ideallerine gönül vermiş kurum ve o kurumun yöneticilerine adeta bir görev niteliğindedir.

Bu nedenle hepimizin kadim dilimiz Türkçemizi yabancı dillere ezdirmemek gibi bir görevi olduğunu düşünüyorum. Buradan yola çıkarak sizden tüm Türkiye’yi parazit gibi saran ve şehrimizde de artık yara haline gelen belki de sahiplerinin bile anlamını bilmediği yabancı dildeki tabela kirliliğine karşı önlem almanız için Eskişehir halkıyla birlikte verilecek mücadeleye öncü olmaya davet ediyorum. Denetleyici görevi olan ve bu tabelalardan vergi alan belediyeler olarak yapabileceğiniz şeyler olduğunu düşünüyorum... Arapça için aldığınız karar konjonktürel olmamalıdır. Yasaların elverdiği ölçüde gereksiz yere yabancı dil isimleri içeren tabelalar için yüksek tabela ve ruhsat vergisi almanız, işyeri isimlerinde Türkçeyi özendirici tedbirler almanız, kompozisyon yarışmaları gibi girişimler bir başlangıç olabilir, Belki de bu seferberlik bu konuda kendilerinin de aynı eğitim düzeninden nasibini almış devlet yetkililerine de örnek olacak bir uygulama olabilir. Buna halk olarak büyük destek verileceğini umuyorum.

Her konuda öncü olan çağdaş Eskişehir’in böyle bir seferberliği yapabilmesi ve bir “ilk”i başlatmasının bize çok yakışacağını umuyorum. Saygılarımla…