Gündem

Şifa Dağıtmaya Çalışırken Ölmek İstemiyoruz

Abone Ol

“Dile kolay, henüz hayatının baharında genç bir hekimin sevdiklerinden, ailesinden, hastalarından acımasızca koparıldığı o kara günden bu yana 11 yıl geçti. Her yıl bu kara günü anarken, hekimlere yönelik şiddete dikkat çekmeye çalıştık. Üstüne yeni olaylar eklendi. Her gün yeni bir şiddet olayı ile yaşamak zorunda bırakıldık ve geçen 11 yılda hekimler görevleri başında öldürülmeye devam etti.

Pandemide sevdiklerimizden ayrı kaldık, görevinin başında iken COVID-19 nedeniyle 217 meslektaşımız hayatını kaybetti, ancak bizler hastalarımızı korumak için koşulsuz çalışmaya devam ettik.

Ve şiddet bu koşullarda da hız kesmedi.

Deprem oldu hemen olay yerine koştuk. Aile fertlerini kaybeden, evi yıkılan, çalışma arkadaşlarını kaybeden hekimler dahi afet alanından ayrılmadı ve bir kişi daha yaşatabilmek için mücadele ettik. Depremde kaybettiğimiz her hastayla beraber bizim de bir parçamız öldü. Halen her gözümüzü kapattığımızda soğuktan buz kesmiş ellerini tutuyor, her aklımıza geldiğinde gözyaşı döküyoruz. Ama yaşam alanlarını kaybeden insanlarımızın yanındayız ve onları hiçbir zaman yalnız bırakmayacağız.

Evet! Bugün 17 Nisan; Dr. Ersin Arslan’ın 17 Nisan 2012 yılında görevi başındayken hastanesinde öldürülmesinin üzerinden tam 11 yıl geçti; ama ne yazık ki sağlıkta şiddet sorunu hala çözülmüş değil; tam tersine tırmanarak devam etti, ediyor. Türk Tabipleri Birliği olarak 2016 yılından beri her 17 Nisanda, “Sağlıkta Şiddetle Mücadele Günü”nde meslektaşımızı anarken, şiddetin nedenlerini sorgulamaya, şiddeti ortadan kaldıracak sağlık politikalarını dile getirmeye ve bu politikaların hayata geçirilmesi için mücadeleye devam ediyoruz.

2003 yılından beri adım adım uyguladıkları “Sağlıkta Dönüşüm Programı” neoliberal politikalarla sağlığımızı meta, bizleri köle kıldı. Apartman bodrumlarına, penceresiz mekanlara sıkıştırılan 1. Basamak Sağlık Hizmetleri, bu ülkenin yurttaşları olarak hepimizin geleceğini çalan kara delikler olarak şehrin en uzak yerine kondurdukları “şehir/şirket” hastaneleri, eğitimden uzaklaşan, niteliği değil niceliği gözeten üniversite hastaneleri hem pandemide hem de depremde enkaz altında kaldı.

Güvencesiz, esnek çalışma koşullarıyla güvenli ve sağlam olmayan binalarda sağlık hizmetinin verilemeyeceğini yine en son deprem bize gösterdi. Keza alınamayan randevular, alınsa bile 5 dakikaya sığdırılmaya çalışılan muayenelerle verilemeyen sağlık hizmeti, yok sayılan sağlık hakkı, iyileşemeyen hastalıklar, yapılamayan ameliyatlar, mesleki özerkliğe yapılan müdahaleler, hekimlerde ve sağlık emekçilerinde tükenmişliği, toplumun sağlığını bozdu. Sağlığımızı bozan, bizi yok sayan, tüketen, değersizleştiren sağlık politikaları şiddeti körükledi.

Yıllardır toplumun her kesimine, her yaşam alanına, kadınına, çocuğuna artarak yönelen şiddetten sağlık çalışanları da nasibini aldı. O nedenle TTB olarak bizler şiddetle mücadeleyi her alanda sürdürüyoruz.

Dr. Ersin Arslan’ın öldürülmesinin ardından bugüne dek etkili bir yasal düzenleme için yaptığımız girişimler sonucunda yetersiz de olsa yasal düzenlemeler yapıldı. Ancak biliyoruz ki sağlık sistemi böyle devam ettikçe, toplumsal şiddetin önüne geçilmedikçe sağlık kurumlarında şiddetin de sona ermeyeceğini biliyoruz.

Yaşamı ve yaşatmayı kendine şiar edinmiş bir mesleğin mensupları olarak sağlıkta şiddete karşı her yönüyle mücadelemiz devam edecek; çünkü biz hekimler, şifa dağıtmaya çalışırken ölmek istemiyoruz, yaşamak ve yaşatmak istiyoruz.”