Şimdi harekete geçilmezse çok geç olacak

Abone Ol


Eskişehir, tıpkı diğer şehirler gibi kısa süre içinde çok ciddi sorunlarla karşı karşıya kalacak. Özellikle depreme dayanıklı yapı stokunun eksikliği, su kaynaklarının sürdürülebilirliği ve giderek içinden çıkılmaz bir hal alan trafik sorunu, geleceğimiz açısından en kritik başlıklar arasında yer alıyor. Ancak bu tabloya bakınca, ne yerel yönetimlerin ne de iktidar temsilcilerinin yeterli seviyede harekete geçtiğini söylemek mümkün. Herkes topu birbirine atıyor; sonuçta ise elle tutulur bir adım göremiyoruz.

Oysa dünyada “Afetlere Karşı Dirençli Kent” anlayışı artık bir zorunluluk haline geldi. 2025’in “Dirençli Kent Yılı” olarak ilan edilmesi önerisi, bu kapsamda şehrin tüm dinamiklerini — belediyeleri, bakanlığı, meslek odalarını, sivil toplum kuruluşlarını, akademiyi ve elbette Eskişehir halkını — aynı masaya oturtabilecek önemli bir fırsat olabilir.

 Ancak bu vizyonu hayata geçirmek için iradeye ve organize bir çabaya ihtiyaç var. Gelin görün ki, bu irade eksik. Belediyeler, “Bakanlık yapsın” diyor; Bakanlık ise “Belediye sorumluluğunda” diye karşılık veriyor. Peki, sonuç? Kocaman bir belirsizlik…

Şehrin muhtemel afetlerle yüzleşmesi kaçınılmaz. Depremler, su kıtlığı, sel felaketleri, çevre kirliliği… Bunlar yalnızca teorik senaryolar değil; çok yakın geçmişte yaşadığımız Kahramanmaraş depremleri ya da sel felaketleri, maliyetin ne kadar ağır olduğunu gösterdi. Mevcut tabloya bakınca, kentin altyapısının da henüz bu ölçekteki tehditlere hazır olmadığını söylemek gerekiyor. Kentsel dönüşüm projeleri, akıllı ulaşım sistemleri, kapsamlı su yönetimi planları—hepsi birer puzzle parçası. Bu parçaları bir araya getiremezsek, şehir olarak önümüzdeki dönem ciddi bedeller ödeyeceğiz.

ESKİŞEHİR SANAYİ ODASI DİKKAT ÇEKİCİ BİR İNİSİYATİFLE ÖNE ÇIKTI

Tam da bu noktada, Eskişehir Sanayi Odası (ESO), dikkat çekici bir inisiyatifle öne çıktı. ESO, Eskişehir Teknik Üniversitesi ile iş birliği halinde hazırladığı "Eskişehir Sanayi Ekosistemi Dirençlilik Strateji ve Eylem Planı"nı kamuoyuna sundu. Sanayi Odası Başkanı Celalettin Kesikbaş, afetlere hazırlıksız bir sanayi ekosisteminin sadece ekonomik değil, kentsel ve toplumsal bir çöküşe de yol açabileceğini vurgulayarak, kent geneli için uyandırıcı nitelikte bir çerçeve çiziyor. Zira plan, sadece sanayi tesislerinin fiziksel dayanıklılığını değil, aynı zamanda bu tesislerde istihdam edilen on binlerce kişi ve onların aileleriyle birlikte koca bir kenti etkileyen ekosistemi de korumayı hedefliyor.

Bu, aynı zamanda büyük felaketler yaşanmadan önce harekete geçmenin ne kadar önemli olduğunu tekrar hatırlatan bir çalışma. ESO ve Eskişehir Teknik Üniversitesi’nin iş birliği, “üniversite - sanayi ortaklığının” nasıl somut çıktılara dönüşebileceğine dair de güzel bir örnek. Eskişehir Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Adnan Özcan’ın belirttiği gibi, üniversitenin bilimsel ve teknolojik katkısı olmadan sanayinin sürdürülebilir bir direnci yakalaması zor. Bu eylem planı, aynı zamanda toplumsal bilinci de artırmayı hedefliyor ki, bu bütüncül yaklaşım gerçekten önemli bir adım.

Bu noktada sorulması gereken soru şu: ESO’nun ve üniversitenin gösterdiği gayreti, şehrin diğer dinamikleri neden göstermiyor? Ya da bu gayretleri büyük bir kent seferberliğine nasıl dönüştürebiliriz? Evet, sanayi ekosisteminin dayanıklılığı hayati derecede önemli; ancak tüm kent ekosistemi — barınmadan içme suyuna, ulaşımdan yeşil alanlara kadar — bu çalışmanın kapsamına dahil edilmezse, bütünsel bir dirençten söz etmek imkânsız.

SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI NEREDE?

Bu nedenle, meslek odalarımızdan (inşaat mühendislerinden mimarlara, şehir plancılarından çevre mühendislerine kadar) sivil toplum kuruluşlarına ve yerel yönetimlere kadar herkesin elini taşın altına koyma zamanı gelmiştir. 2025’in “Dirençli Kent Yılı” ilan edilmesi sadece bir başlangıç olabilir. Önemli olan, bu yılı içi boş törenler ve reklam etkinlikleriyle geçirmek yerine gerçekçi projelerle, net hedeflerle ve uygulanabilir politikalarla doldurmak. Aksi halde, bir felaket anında ne “yıl” ne de “ilan” bizi kurtarır.

Yerel yönetimler, bakanlıklar ve siyasî iradenin de kararlılıkla destek olması, finansal kaynakların ve mevzuat altyapısının hazırlanması şart. Eğer Eskişehir, gerçekten geleceğe güvenle bakmak istiyorsa, tüm paydaşların katılımıyla büyük bir kentsel dayanıklılık hareketi başlatmalı. Aksi halde, bir sonraki felaket kapıyı çaldığında hepimiz yine “Neden önlem almadık?” diye hayıflanmakla yetiniriz. Ve bu kez bedeli çok daha ağır olabilir.