AHPADİ Dernek Başkanı Av. Mehmet Ektaş gündemle ilgili şu açıklamayı yaptı, “1982 Anayasasında, eşitlik ilkesini düzenleyen 10. Maddeye göre: "Herkes, kanun önünde eşittir. Hiçbir kişi, aile, zümre veya sınıf imtiyaz sahibi değildir. Anayasanın bu maddesi gereği, suç şüphesi altında bulunan herkes soruşturulabilir ve yargılanabilir.
Ancak; Anayasamızın 38. maddesinde “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.” şeklinde ifade edilen masumiyet karinesi de, savaş, seferberlik veya olağanüstü hâllerde dahi sınırlandırılamayan mutlak bir temel hak olarak yer almaktadır.
O halde, Anayasanın 10. Maddesi, yargılama süreçlerinde Anayasanın 38. Maddesini zedelemeyecek bir anlayışla uygulanmalıdır, bunu gerçekleştirecek ise yargının kendisidir.
Siyaset, toplumun atar damarıdır.
Bernard Crick’in tanımlamasıyla “Siyaset, farklı çıkarlar arasında bölünmüş toplumların, şiddet içermeyen özgür tartışma yoluyla yönetilmesidir”.
“Siyasetin ritmi bozulursa, Ülkenin kalbi durur“
Atatürk 1 Kasım 1930 tarihinde “Siyaset sahasında karşılıklı faaliyetin feyizli gelişmeleri ancak vatandaşlar arasında düşmanlık meydana gelmesine mahal verilmemesiyle temin olunabilir.” diyerek her konuda olduğu gibi siyasetin nasıl yapılması gerektiği konusunda da bize yol göstermiş, siyasetin özellikle kutuplaşmaya meydan vermeyecek usul, dil ve yöntemlerle yapılması gerektiğini işaret etmiştir.
Ancak Ülkemizde siyasetin dili ve uygulamaları kutuplaşmayı teşvik etmeye, kutuplaşmaktan beslenmeye devam ediyor.
Bu sağlıksız siyaset ortamı, bir yandan da lekelenmeme hakkını ihlal ediyor.
Masumiyet karinesinin yansımalarından biri olan "lekelenmeme hakkı"; suç şüphesi nedeniyle hakkında soruşturma veya kovuşturma yürütülen kişinin bu işlemlerden dolayı onur, şeref ve haysiyetinin zarar görmemesi, toplum içindeki saygınlığının zedelenmemesi, hakkında henüz kesin hüküm verilmemiş kişinin masumiyetine zarar verecek, kişiyi toplum nezdinde mahkûm edecek her türlü söz, yayın, haber gibi davranışlardan kaçınmadır.
Bu hakka saygı, tüm yurttaşlar yönünden önemli ise de özellikle siyasi yönden öne çıkan kişiler yönünden daha fazla özen gösterilmesi gereken bir haktır.
Çünkü ve ne yazık ki siyasi rekabet, sadece hizmet ve proje yarışı üzerinden değil rakibini kirletmek üzerinden de şekillenmektedir.
Hukuk ve yargı, buna izin vermemeli, kendini de araçsallaştırmamalıdır.
Kamuoyunun yakın tanıdığı bazı kişilerin çocuklarının denkliği olmayan yabancı Üniversitelerden Ülkemizdeki Üniversitelere geçişlerine İdare Mahkemelerinin kesinleşmiş kararlarıyla kazanılmış hak kavramıyla meşruluk kazandırılırken yıllar önce verilmiş bir diplomanın iptali, PKK terör örgütünün liderine “önder” tanımlamasıyla saygınlık kazandırılıp, Türk Milletini Şeyh Sait, Seyit Rıza ile tehdit edenlerle kucaklaşanlar, silahlı terör örgütüne yardımdan hapis cezasına çarptırılmış belediye başkanını terörist başının ulağı yapanlar, ayakta karşılayanlar alkışlanırken İstanbul Belediye Başkanına terör örgütüne yardım suçlamasıyla gelen gözaltı kararları, toplumun büyük bir bölümünün vicdanında siyasi bir hamle olarak değerlendirilmiştir. Son yaşanan olaylar, siyasi iktidarın seçimle yenemeyeceğini anladığı rakibini yargı yoluyla safdışı bırakmaya çalıştığı yönünde ciddi suçlamalara dönüşmüştür ve bu tartışmaların toplumda büyük bir oranla alıcısı bulunmaktadır. Bu tartışmalar, zaten örselenmiş siyasetin yanında yargı ve diğer devlet kurumlarına olan güveni de zedelemektedir, milli iradeye saygının ortadan kalkacağı, millet egemenliği ilkesinin rafa kaldırılacağı kaygılarını derinleştirmektedir.
“Kendilerine bir milletin talihi bırakılmış olan adamlar, milletin kuvvet ve kudretini, yalnız ve ancak yine milletin hakiki ve elde edilebilir menfaatları yolunda kullanmakla mükellef olduklarını bir an hatırlarından çıkarmamalıdırlar” demişti Atatürk.
Atatürk’ün işaret ettiği üzere;
Hırsa değil akla,
Kuvvete değil hukuka ihtiyacımız var.
Kavgaya değil, barışa,
Tartışmaya değil istişareye ihtiyacımız var.
Ancak, siyasetçilerimiz Atatürk’ün çizdiği çerçeveden uzaklaştıkca, siyasetin nefes alanı daralıyor, ritmi bozuluyor. Bataklığa dönmüş bu siyaset ortamında, Ülkemiz hızla uçuruma doğru sürükleniyor.
Çıkış yolu bellidir.
Yargı alanında; hukuki güvenlik, belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerinin eksiksiz uygulanması, Ülkemizdeki siyasetin kendi alanında rolünü ve görevini yapabilmesine ve gelişmesine hizmet edecektir.
Siyaset alanında; kucaklaşmalar, saygı ve sevgi dili birliğimize hizmet edecektir.
Bir an önce, ortak akla, sağduyuya ve millet iradesine gitmeye ihtiyaç vardır.
İktidarından muhalefetine siyasetin tüm aktörlerini, Türk Milletinin çıkar ve ortak ülküsü etrafında; diyalog, istişare ve işbirliğine davet ediyoruz.
Türkiye için, Türk Milleti için Atatürk’te birleşelim.”