Konuk Köşe Yazarı: Dilara Tambova
Siyasette etik ve liyakatin önemi; ülkemizde ve şehrimizde, son dönemde yaşanan pek çok istenmeyen olayın vuku bulması sonucunda daha çok tartışılır hale geldi. Önemsenir hale gelmiştir diyemiyorum çünkü! Bu karmaşık (en kibarcası) ilişkilerin, kayırmacılık ve nepotizmin, her olayı; günü birlik kararlar ve işimize geldiği gibi çözme gayretinin, şimdilik geçerliliğini koruduğunu da üzülerek görmekteyiz. Bu ülkede; de facto durum yaratmanın hemen her kurumda, her parti ve yönetim idaresinde, herkes tarafından içselleştirilip benimsenmiş ve hatta bir gelenek, adeta bir kültür haline gelmiş olması, toplumsal ve siyasal anlamda ne kadar yozlaştığımızın bir göstergesidir. Hatta takdir toplayan bir yöntem olması ve bu insanların; her durumdan vazife çıkarıp, olayları kendi lehine ve menfaatine çevirmesi alkışlanır hale geldi.
Bizi yöneten iktidarın; bütün yönetim kademelerinde, en küçük birimden en büyüğüne kadar hemen hepsinde, akraba ve eş/dost kayırmacılığını görmekteyiz. Bakanlar Kurulu’ndaki “damat” örneği, yakın zamanda istifa etmesine rağmen; yönetim kademesinde, yukarıdan aşağıya doğru kötü bir emsal teşkil etmiş ve bütün parti mensupları ve onların uzantıları; kendilerini bu durumdan muaf hissetmeyerek, bütün yakınlarını, vatandaşın değil kendi işini görecek ve kendisine biat edecek kişileri, bürokrasi dahil her noktaya yerleştirme gayreti içinde olmuşlardır. Bu kişileri, belli makamlara getirirken aranan tek kriter “benim adamım” kriteridir. Bu kişilerin, bulundukları ve yetkili oldukları makamlar için liyakat sahibi ve ehil insanlar olmaları artık geçer akçe değildir. Yazık ki, ülkemizde ve şehrimizde nepotizmin adeta kitabını yazacak seçilmişler ve yöneticiler mevcuttur. Asli vazifelerini bir kenara bırakıp, sadece bürokrasiye ve dolayısıyla da şehre hakim olma, bu şehre hizmet etme değil patronu olma paranoyası içinde olan siyasetçiler, çözüm üretme ve kenti gelişmek bir yana; kendi lokal bölgeleri olsun, herkese ve her şeye hakim olayım düşüncesi ile kentin ekonomik ve siyasal eksenini dar bir alana çekme gayreti içindeler. İlginç olan, bu hastalıklı düşüncenin, her partiye ve dolayısıyla da her seçilmiş kişiye sirayet etmiş olmasıdır. Aslında bu çok vahim bir durumdur ve bizler için bir utanç vesilesi olmalıdır. Neticede, bundan en büyük zararı vatandaşlar ve bu güç savaşında haksız muameleye uğrayıp mağdur olanlar görmektedir.
Eskişehir’de, iktidar ve ana muhalefet temsilcilerine baktığımızda bir birlerinden hiç de farklı olmadıkları, özellikle kayırmacılık konusunda birbirlerini örnek aldıklarını görmekteyiz. Yakın zamanda, belediyelerde yaşanan sorunlar göz önüne alındığında; bunun sebebinin, liyakatsiz ve salt biat için o görevlere getirilenlerin, süreci yönetemedikleri için meydana geldiğini görüyoruz. Öyle ki, insan kendi şirketini bile bu kadar keyfi yönetemez ve böylesi liyakatsiz insanlara teslim etmez. Sadece sizlerin gölgesinde yaşadıkları ve kızım, bürokratım, yakınım, tanıdığımın tanıdığı dediğiniz kişiler oldukları için; koskoca bir kenti bu basiretsiz ve liyakatsiz insanlara teslim etmek, vicdansızlık ve bu şehre yapılan en büyük haksızlıktır. Sanırım bu durum, son tahlilde, bumerang gibi sahibine geri dönecektir. Çünkü liyakatsizlik insan, kişiler ve kurumlar için en büyük tehdittir. Toplum, her şeyiyle bütüncül bir yapıdır ve toplumsal olaylar da büyük bir etkileşim içindedir. İyilik ve kötülük bulaşıcıdır. Keza doğruluk ve yanlış da öyle. Bu sebeple bireyler suç işlerken ve yanlış yaparken, hep bir başkasını örnek gösterirler. Çünkü, kendilerini bu şekilde kamufle edip, psikolojik olarak da rahatlatırlar. Sanırım bu şehirde herkes bir diğerinin yanlışı üzerinden, kendisi için de usulsüz davranışın hak oluşturduğunu düşünmekte, emsal göstereceği kişi; herhangi bir tanıdığı veya yakınını, belli yerlere getirmiş ise bir başkası da kendi yakını için böyle bir kayırmacılığın hak oluşturduğunu ve meşru olduğunu düşünmektedir. Bu şekilde, zincirleme bir trafik kazası gibi; Eskişehir’in günden güne daha da yozlaştığı ve itibarsızlaştığı bir dönemi yaşıyoruz.
Sanıyorum yine bu sütunlarda ifade etmiştim, “Eskişehir korkaklar şehridir” diye, ancak bugün daha ileri bir noktadayız. Şimdilerde ise, sahip olduğu siyasi gücü pervasızca ve kontrolsüzce kullanan; ne kamuoyundan ne de seçmeninden çekincesi olmayan ve aldığı menfi kararlar nedeniyle, zerre kadar yüzü kızarmayan insanlar(!) yazık ki, bu kentin seçilmişleri olarak görev yapmaktalar. Kendi işletmesinde, asla işe bile almayacağı ne kadar yakını varsa, bu kadim devletin en güzide kurumlarında görevlendirip, o kurumların geçmişini heba edenler de tarihin sisli sayfalarında yerini almıştır. Bilindiği üzere; nepotizm siyasi bir kavramdır ve temiz siyasetin en büyük düşmanıdır. Demokrasisi gelişmiş ülkelerde; liyakat esaslı, şeffaf yönetim ilkesi hakimdir. Bizim ülkemiz; entelektüel anlamda kendini geliştirememiş, belli bir eğitim düzeyinde olsa dahi gelenekselci, otoriter ve ilkelliğe yatkın kişiler olarak yetiştirilen bireylerin çoğunlukta olduğu bir toplum yapısına sahip olduğundan; seçilen kişilerin bu zihniyetten muaf olmadığı ve iktidarı ele geçirdiği anda, ilk yaptığı eylemin güç ve gövde gösterisi yapmak olduğunu yaşayarak görmekteyiz. Tabi bu ilkel ve kibirli davranışlarla, uzman ve ehil kişileri yönetmek mümkün olmayacağından; eş/dost ve akraba, daha kolay yönetilir ve yola gelir düşüncesinden hareketle, böyle bir yöntem tercih ediliyor. Bu sayede, seçilen kişi çevresini kontrol altına alıp yönetebiliyor. Ancak! Bu şekilde kurumlar ve devletin itibarı tahrip edilip, yönetilemez hale getiriliyor.
Sonuçta kamu kurumu işlevsiz ve araçsal; kişiler ise asli unsur haline geliyor. Oysa ki, sağlıklı işleyen demokrasilerde, kamu kurumları ve bu kurumların şeffaf olarak işleyişi esas alınmalıdır. Hülasa, demokrasi ticari bir mal değildir. Kimsenin, istediğinde alıp kullanacağı ve üzerinde vecizli sözler söyleyip; amacı hasıl olduğunda ise kenara iteceği değersiz bir olguya dönüştürülemez. Ne yazık ki! Bizim ülkemiz, demokratik yönetim anlayışı olarak çok geridedir. Eğer önlem alınmazsa, tüm kurumlarımız bu kötü niyetli ve ayrımcı zihniyet nedeniyle çürümüş yapılara dönüşecektir. Bu sebeple, İlk yapılacak eylem; siyasette arınma ve hatta siyaseti yeniden dizayn etme, doğal mecrasına çekmek olmalıdır.