20 Kasım 2021’de göreve gelen Türk Sağlık Sen Eskişehir İl Başkanı Niyazi Ömür Yüce ile sağlık alanında yaşanılan son gelişmeleri, sağlık çalışanlarının beklentilerini ve sendikanın yürüttüğü faaliyetleri masaya yatırdık.
Başkan Niyazi Ömür Yüce, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hekimlere yönelik ‘ giderlerse gitsinler’ söylemine karşılık: “Belli bir yere geldikten sonra bazı haklar istemek o insanların en doğal hakkıdır. Gitsinler demek çözüm olamaz buna. Gönderdiğiniz zaman aşağıdaki genç hekimlerle bunu yürütemezler ve bunun faturasını da vatandaşa kesmiş olursunuz” dedi.
“İŞ BIRAKMA EYLEMLERİ BİR MECBURİYETTİ”
14 Mart sağlık çalışanlarının sorunlarının gölgesinde geçti. Sağlık çalışanları bir boykot gerçekleştirdi. İstanbul’da yapılan eylemde polisin sağlık çalışanlarına sert müdahalesi oldu. Siz tüm bu yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben bu eylemi bir boykot değil bir mecburiyet olarak görüyorum. Sağlık alanında bu tür iş bırakma eylemlerinin yapılması çok doğru değil. Vatandaşın mağdur olmaması adına. Acil durumlar, eylemlerin kapsamı dışında tutuluyor her zaman. Bu iş bırakma eylemine sağlık çalışanları mecbur bırakıldı. Son dönemlerde özellikle de pandemi döneminde 512 sağlık çalışanı hayatını kaybetti. Özlük haklarıyla alakalı beklenen iyileştirmeler yapılmadı. Talepler karşılık bulmadı. İçi tam olarak doldurulmamış hala eksikleri olan bir sağlıkta şiddet yasası var. Tüm bunlara bakıldığında sağlık çalışanları iş bırakma eylemine mecbur kalıyorlar. Kolluk kuvvetlerinin müdahalesini de doğru bulmuyorum. İnsanlar düşüncelerini özgür bir biçimde dile getirebilmeliler. Bu yaklaşım bence sendikal faaliyetleri kontrol altında tutmaya yönelik bir çaba.
“VAATLERİN İÇİ DOLDURULMALI”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, son yaptığı açıklamasında, sağlık çalışanlarına yönelik 4 müjdeden söz etti. Siz bu açıklamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Açıklamalara genel çerçeveden bakarsak olumlu görebiliriz. Önemli olan bu müjdelerin içinin doldurularak hayata geçirilebilmesidir. Örneğin sağlık çalışanlarına yönelik süren şiddetle alakalı ciddi yaptırımlar yapılmalı. Maaşlarla alakalı ise, hastanelerde döner sermaye sistemi var. Sabit maaş üzerine gelen ek ödemeler bu döner sermaye havuzundan ödenir. Bunu merkezi bütçeye alacaklar böylece döner sermaye havuzundaki meblağ belli bir oranda artacak. Hastane çalışanlarına bu meblağ dağıtılırken buradaki katsayıları iyi ayarlamak lazım. Bazı meslek gruplarına yüksek ödeme yapıp da bazı meslek gruplarını da görmezden gelirseniz burada iş barışı bozulur. Ayrıca döner sermayenin ileride emekli maaşına da yansıtılacak şekilde bir ödeme planı yapılması gerekiyor. Son dönemlerde hastanelerdeki en büyük sıkıntı nöbet ücretlerinin ödenmemesidir. Radyoloji teknisyenlerinin, laborantların, hemşirelerin, ebelerin ve diğer çalışanların nöbet ücretleri ödenmeli. Bu arkadaşlarımız çok uzun süre nöbet tutuyor ve ailelerinden, çocuklarından uzak kalıyor. Bu ücretlerin merkezi bütçeden karşılanması gerekiyor.
“GİTSİNLER DEMEK ÇÖZÜM OLAMAZ”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hekimlere yönelik ‘giderlerse gitsinler’ söylemi olmuştu. Ardından MHP Lideri Bahçeli’nin de Tabipler Odası Yönetimi ile ilgili sert eleştirileri oldu. Liderlerin bu tür açıklamalarını sağlıkçılar olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sağlık sistemi her ne kadar kitaplar üzerinden öğrenilen bir sistem olarak görülse de usta çırak ilişkisinin olduğu bir sistem. Dışarıda çalışan hekimlere baktığınız zaman hem mesai olarak bize kıyasla daha rahat hem de ücret olarak yüksek maaş alıyorlar. Buradaki sağlık çalışanları da hayatlarının en güzel yıllarını kitapların başında hastane koridorlarında ve sedye üzerlerinde geçiriyorlar. Belli bir yere geldikten sonra bazı haklar istemek de o insanların en doğal hakkıdır. Gitsinler demek çözüm olamaz. Gönderdikleri zaman, genç hekimlerle sistemi yürüteceklerini söylüyorlar ama bunu yürütemezler ve bunun faturasını da vatandaşa kesmiş olurlar. İyi bir hocadan eğitim almamış bir cerrah başarılı olamayacaktır bu da kendisinde bir özgüven sorunu yaratacaktır. Elimizdeki değerleri tutmak gerekiyor.
Tabipler Odası da sağlık çalışanları üzerinden kendi mağduriyetini oluşturmaya çalışmaktadır. Önce ülkem ve Türk milleti diyemeyenlerin bizim için bir samimiyeti yoktur. Yine aynı şekilde meslek gruplarına göre sendikacılık yapmaya çalışan kibir abideleri de sadece iş barışını bozmaya katkı sunarlar. Buradaki en temel sorun ayrılıkçı grupların bağlantıları neler, onları araştırıp tedbir alınmalı.
“BİZİM TEPKİMİZ DOKTORA VERİLEN ZAMMA DEĞİLDİ”
Yakın bir zamanda Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından, doktorlara verilen zammın diğer sağlık çalışanları tarafından da talep edilmesi üzerine geri çekilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
O zamma bizler de tepki gösterdik ancak gösterilen tepki, doktorlara yapılan zamma yönelik bir tepki değildi. Bu zamdan yararlanacak doktorlar içerisinde üniversite hastanesinde çalışan hekimler, aile hekimleri ve merkezi bütçeden maaş alan hekimler yoktu. Biz Türk Sağlık-Sen olarak dedik ki, herkesi kapsayacak şekilde adaletli bir zam politikası uygulansın. İkincisi sağlık sistemi sadece doktorlarla yürür mü - kesinlikle yürümez. Sağlık sistemi bir bütündür. Kaldı ki özellikle de ebeler ve hemşirelerle alakalı yürürlükte olan kanunun kesinlikle değişmesi gerekir. Hemşirelik yüzyıl önceki hemşirelik değil. Üniversitede aldığımız eğitimin sahada da uygulanabilir yasal karşılığının olması lazım. Yoğun bakımlardan örnek verirsek; 3. basamak yoğun bakımda yetkiniz haricinde birçok girişimi yapmak zorunda kalıyorsunuz ve bunun eğitimini aldığınız halde yetkisi verilmemiş. Hemşirelik; yardımcı sağlık personeli grubu değildir profesyonel bir meslek gurubudur. Hemşirelik kanununa bakıldığında geçmiş zamanlara ait eğitimi kapsayan bir meslek tanımı var, ancak günümüzde alınan eğitim ve edinilen bilgi o kanunda belirtilenin çok üzerinde.
Önceliğimiz performans sisteminin kalkmasından yana, lakin kalkmıyor ise de hizmeti performansı üretenler arasında adil bir dağıtım olması gerekiyor. Bizim savunduğumuz bu.
Bu kanun değişimi ile ilgili siz bir adım attınız mı? Talepte bulundunuz mu?
Biz bu konuyu genel merkezimize ilettik. Sadece hemşirelikle alakalı değil, diğer 39 meslek grubunun tanımı ve kanun içeriklerinin de yeniden revize edilmesi yönünde talepte bulunduk. Çağ, teknoloji, eğitim sistemi değişiyor. Kanunun yazıldığı zamanla şu anki eğitim ve bilgi aynı değil. Hemşirelerin ve ebelerin eğitimini almasına rağmen pek çok uygulamaya yetkileri yok. Yasal yetkilerin verilmesi meslek saygınlığını ve hizmet kalitesini artırmadaki ilk basamak olacaktır.
Sağlık alanının altında toplam 39 meslek kolu bulunuyor ve bu mesleklerin tamamı sağlık sisteminin birer ayrılmaz parçası.
Bir sağlık çalışanı sendikaya üye olduğunda ne tür avantajlar elde ediyor?
Son yapılan toplu sözleşmede toplu sözleşme ikramiyesi 500 TL’ye çıkarıldı. Bu da yine enflasyona göre artış gösterecek. Devlet tarafından sendikalı olanlara verilen bir hak. Bu verilen para kimilerine özendirici geliyor ancak bana göre bu biraz sus payı. Hak aramak isteyen, sendikayı sahiplenen, inandığı değerlerin mücadelesini verebilecek insanlar sendikalı olsun. 3 ayda bir 500 lira almak için 5 bin üyeye sahip olmaktansa, gerçekten haklarını arayan, okuyan, araştıran, mücadele eden bilinçli 500 üye olması bir sendika için daha yararlı ve sağlıklıdır.
“VÜCUDUMUZ COVİD-19 VİRÜSÜNE ALIŞTI”
Sağlık çalışanları pandemi sürecini çok zor şartlarda geçirdi ve geçiriyor. Şu an salgının sonuna gelinmiş gibi bir politika izleniyor ancak hala vaka ve ölüm oranlarında ciddi bir düşüş yok, salgın devam ediyor. Bir şeye alışmak ile o şeyi normalleştirmeyi bizler birbirine mi karıştırıyoruz? Siz gelinen bu noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bence burada inisiyatifi topluma bıraktılar. İnsanlar kendi tedbirlerini alsınlar diye düşünüyorlar. Bundan 2 yıl önce insanların bedenleri ve bağışıklığımız Covid-19 virüsüne tamamen yabancı ve savunmasızdı. Ancak bu 2 yıl içerisinde artık herkes bir şekilde bu virüsle tanıştı bir şekilde temas etti. Bu virüse karşı yabancı değiliz vücut kendi savunma mekanizmasını geliştirdi. Bu işin bir de ekonomik ve siyasi boyutları var. Ekstra bir külfeti var. Bundan dolayı artık biraz serbestleştirmeye başladılar. Covid-19 bundan 15 yıl sonra da hayatımızda olacak ama bugünkü şekliyle değil, daha çok bir grip gibi yaşayacağız diye düşünüyorum.
Hastanelerde sağlık çalışanlarının pandemiyle alakalı yaşadıkları sorunlar devam ediyor. Yoğun bakımlarda doluluk devam ediyor. Sağlıkçılar, tüm gün maskelerle ve koruyucu kıyafetlerle görevlerini yapıyorlar. Çalışan için pandeminin etkisi hâlen devam ediyor.
“SÖZLEŞMELİ İDARECİLİK SİSTEMİ KALDIRILMALI”
Türkiye ve Eskişehir’i karşılaştırırsak, sağlıkçıların yaşadığı sorunlar paralel mi yoksa il bazında yaşanan farklı sorunlarımız var mı?
Özlük hakları olarak, Türkiye’nin her yerinde çalışan sağlık çalışanlarının yaşadığı sıkıntı aynı. Döner sermayede Eskişehir’de sadece Şehir Hastanesi’nde döner sermaye dağıtılıyor ancak diğer hastanelerde yok. Türkiye’de hastanelerin yüzde 85’i döner sermaye alamıyor.
Sözleşmeli idarecilik sisteminin kalkması gerekiyor. Bu sistemde göreve atanan kişiler sağlık alanı dışında alanlardan olabiliyor ve göreve gelen bu kişi işi bilmiyor. Ve idarecilerin aldığı maaş normal servisteki çalışanlardan yüksek olduğu için, kişi bu görevden ayrılmak istemiyor, işi devam ettirmek istiyor. Böyle olunca da çalışanların sorunları yerine kendi dertlerinin peşine düşüp siyasetin ya da STK’ların güdümünde kalıyorlar. Liyakat ve devlete sadakatin ilk şart olduğu bir sistem kurulmalıdır.
ESOGÜ TIP FAKÜLTESİNDE 3’TE 2 ORANINDA ELEMAN EKSİK
Eskişehir’de sağlık çalışanı açığı var mı? Hastanelerde yeterli personel var mı?
Tüm hastanelerde doktorundan hemşiresine, sekreterinden diğer sağlık çalışanında eksik mevcut ama en büyük eksiklik Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde mevcut. En fazla yatak sayısına sahip ancak çalıştırdıkları personel sayısı, ihtiyaç duyulanın 3/1’i kadar. Özellikle de hemşire sayısı çok ciddi oranda yetersiz. Aldığımız bilgiye göre 300 civarı hemşire eksiği var. Bu da bu hastanede işlerin kilitlenme noktasına geldiğini gösterir. Bazı hastanelerde mesela veri hazırlamacılar olmadığı için ve bu işin de yürütülmesi gerektiği için buraya sağlık personelini kaydırmak zorunda kalıyorlar. Bu da sağlık çalışanı eksikliğini ortaya çıkaran nedenlerden biri oluyor. Dışarıda atanmayı bekleyen ciddi bir sağlık ordusu mevcut, çok hızlı şekilde bu atamaların hayata geçirilmesi lazım. Bir de üniversite hastanelerinde çalışan sağlık çalışanlarının atama hakları yok. Örneğin bir sağlık çalışanı bir polis ya da başka bir meslek grubundan biri ile evlendiğinde eşinin ataması yapıldığında onunla birlikte atama alıp gidemiyor. Bakanlıkta çalışan sağlık çalışanının bu hakkı varken, üniversite hastanelerinde çalışanlarının yok. Özlük hakları açısından da iyileştirmelerin bir an önce yapılması gerekiyor.
Eskişehir’de sağlık hizmeti ve konforu açısından baktığımızda özel hastaneler bu konuda daha iyi diyebilir miyiz?
Ben buna katılmıyorum. Özellikle de kamu hastanelerinde yetişmiş eleman özel hastanelere oranla daha fazla. Kamu hastanelerinin elinde bulunan teknolojik imkânlar da son derece gelişmiş durumda. Ayrıca Eskişehir Şehir Hastanesi özel hastanelerin çok daha üzerinde bir konfor sunuyor. Özel hastanelerdeki odaların en az iki katı büyüklüğünde, her gün günde en az 2-3 defa temizliğinin yapıldığı, kaliteli yemeklerin verildiği, yatan ve ayakta tedavi edilen hastalar için her açıdan daha donanımlı ve rahat bir sağlık hizmeti sunuyor. Bir de Eskişehir Şehir Hastanesi’nin tedavi ettiği ve baktığı hasta sayısı, diğer şehir hastanelerinin de çok üzerinde olmasına rağmen kalite yakalanmış durumda. Burada başhekim beyin ve tüm sağlık çalışanlarının özverisini atlamamak gerekiyor.
“SENDİKALAR BİR BASAMAK OLARAK GÖRÜLMEMELİ”
Son olarak sendika olarak kendinizi, sağlık çalışanlarının sorunlarına ilişkin çalışmalarda yeterli görüyor musunuz? Ve gündeminizde öncelikli olarak çözüm istediğiniz sorunlarınız nelerdir?
Yakın tarihte Cumhurbaşkanı, 3600 ek göstergeyi açıkladı ve lisans mezunu hemşireler ve diğer lisansiyerlerle bu uygulamaya başlayacaklarını söyledi. Ben burada bu ayrımın yapılmasını doğru bulmuyorum. Bu ayrım iş barışını bozacaktır. Diğer sağlık çalışanlarını da buna eklemek gerekiyor. Öğrenim durumlarına göre kademeli bir ek gösterge sistemi beklentimiz var.
Aile sağlığı merkezlerinde anlaşmalı olarak çalışan kamu dışı sağlık personelinin hiçbir özlük hakkı bulunmuyor (iş garantisi, doğum, askerlik, tayin vb.) Bu şekilde çalışanların da talepleri karşılanmalı. Aile hekimlerinin personel ve malzeme giderleri ciddi oranda arttı bunun desteği sağlanmalı.
Tek kalemde ödenen sağlık personelini enflasyona ezdirmeyen ücret politikası hayata geçirilmeli.
Sendikaların hak aranan, mesleki eğitimlerin verildiği, mesleki kalitenin arttırıldığı yerler olması lazım. Biz, bu yönde çalışmalar yapıyoruz. Kişisel ikbalden ziyade sağlık sisteminin geleceği kalitesi ve sağlık çalışanlarının mutluluğu amaç edinilmeli. Hepimizin aynı gemide olduğu unutulmamalı. Sağlık sisteminin gelişmesi, çalışanın mutluluğu, hakları doğrultusunda diğer STK’lar ile de iletişime açığız.