Ekonomi

Türkiye’nin ’tohum’ gerçeği

Abone Ol

Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Balkaya, Türkiye’de tohum sektörünün son durumuna ilişkin değerlendirmelerde bulunarak, "İhracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 81 düzeyinde. Bu çok önemli bir rakam. Tohumda İsrail’e de diğer ülkelere de mahkum değiliz” dedi.

Dünyada gelişmiş ülkelerde tohum sektörünün 100-150 yıllık bir geçmişinin olduğunu, Türkiye’de ise tohum teknolojisinin geçmişinin 60-70 yıllık olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Ahmet Balkaya, kısa zamanda gelinen noktada iyi olunan konuların yanı sıra yapılması gereken işlerin de bulunduğunu belirtti.

3 ana grup var

Türkiye’de tohum endüstrisini 3 ana grupta sınıflandıran Ahmet Balkaya, birincisinin paranın en fazla döndüğü ekonominin en fazla olduğu sebze tohum sektörü olduğunu, ikincisinin tarla bitkilerinde endüstri bitkilerinin de içerisinde yer aldığı ayçiçeği, mısır, patatesi de kapsayan grup olduğunu, üçüncüsünün ise tahılların, ekonomik değeri biraz daha düşük olan kendine döllenen türlerin olduğu bir grup olduğunu belirtti.

İthalatın ihracatı karşılaması yüzde 81 düzeyinde

Türkiye’de 1970-80’li yıllardan itibaren modern anlamda başlayan çalışmalar sonucu 2023 yılı için Tohumculuk Vizyon Planı’nda ortaya konan 1 milyon tohum hedefinin 2020 yılında aşıldığını belirten Prof. Dr. Ahmet Balkaya, tohum sektöründeki gelişmenin 2021 yılı verilerine yansımasını şöyle anlattı:

“Türkiye’nin şu an 184 milyon dolar tohum ihracatı var. Aynı zamanda 199 milyon dolar da tohum ithalatı var. Bu oran 2000’li yılların başlarında çok düşüktü. İhracat diye bir kavramdan söz edemiyorduk. Bugün kendi kendimize tohum üretme noktasında ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 81 düzeyinde. Bu çok önemli bir rakam.”

1042 tohum firması bulunuyor

1980’li yıllarda Türkiye’de tohum üretiminin tamamen devlet kontrolü altında olduğunu, 1985 yılında çıkarılan Tohumculuk Teşvik Kararnamesi ile özel sektörün önünün açıldığını ve üretiminde ağırlıkla bu yöne kaydığını belirten Balkaya, “Dün Tohum Sanayicileri ve Üreticileri Alt Birliği’nden (TSÜAB) aldığım verilere göre bugün Türkiye’de 1042 adet tohum firmamız var. Bu 1042 firmanın yaklaşık 300 kadarı sebze tohumluğu üretiminde, geri kalanları ise tarla bitkileri ve diğer firmalar anlamında” diye konuştu.

“Yüzde 93’ü yerli firma fakat Ar-Ge güçlendirilmeli”

“Bugün Türkiye’deki firmaların yüzde 93’ü yerli tohum firmaları. Geri kalan kısmı Türk yabancı ortaklı veya tamamen yabancı sermayeli büyük firmalar. Yabancı firmaların şu an Türkiye’deki tohum üretimindeki payı, sayıları az ama ekonomik anlamda baktığınızda yüzde 30 düzeyinde. Öyle olunca da demek ki Türk ıslahçısı tohum üreticisi firmalarla birlikte tohum üretiminin büyük bir kısmını kendisi üretiyor. Bu noktada da kendi üretimimizde yeterlilik potansiyelimiz birçok tür için var” diyen Balkaya, tohum sektörünün büyüdüğünü firmaların arttığını fakat büyük kısmının küçük orta ölçekli olduğu bu firmalardan 267’sinin Ar-Ge altyapısı olduğunu, yabancı firmalarla rekabet edilebilmesi için bunun güçlendirilmesi gerektiğini belirtti.

Kendine döllenen türler yeter durumda tarla bitkilerinde sıkıntılar var

Kendine döllenen türlerin tohum üretiminde bir problem olmadığını ve kendi kendine yeter durumda olduğunu belirten Ahmet Balkaya, bazı türlerde özellikle tarla bitkileri, şeker pancarı, ayçiçeği gibi sebzelerde kendi çeşidimizi üretme ve tohum üretme noktasında sıkıntılar olduğunu şöyle anlattı:

“Şeker pancarı bizim için önemli bir ürün fakat hibrit çeşidimiz yok tamamen dışarı bağımlıyız. Tarla bitkileri için söylüyorum birçok üründe. Öyle olunca da patateste yerli tohumlamamız yüzde 17. Bir taraftan iyi bakarken bir taraftan da eksik yönlerimizi görmeli, burada da milli tohumculuk endüstrisinin güçlendirilmesine özel sektör modeli bir yapılanmanın devamına ve bu sektörün önünü açmamız lazım.”

Hibrit tohum üretimi yazlık sebzelerde yüzde 60-65 bandında

Prof. Dr. Balkaya, “Türkiye’de 2000 yılında hibrit tohum için kendi tohumumuzu üretmemiz yüzde 1’di. Bugün yazlık sebze türlerinde gelinen noktada yüzde 60-65 bandındayız. Bu önemli bir rakam ki Türkiye üretiminin de büyük kısmını bu türler oluşturuyor zaten. İyi şeyler oluyor. Firmalarımız Ar-Ge altyapısını güçlendirmede daha bilinçli ve bu konuda projeler üretmeye, akademik anlamda üniversitelerden destek almaya başladılar. Böyle olunca da bizim dünyayla entegrasyon noktasında birçok türde ihracatımız var ama aynı zamanda da ithalatçı bir ülkeyiz” ifadelerini kullandı.

En zayıf halka kışlık sebzeler

Balkaya, kışlık sebzeler içinse “Kışlık sebze türleri bizim en zayıf halkamız. Bu konuda özellikle özel sektör bu konuya yeni yeni girmeye başladı ama karnabaharda, brokolide, havuçta yerli hibrit çeşidimiz yok. Bunların sayılarının artması gerekiyor. Tamamen yabancı geliyor. Bunların çeşit sayımını artırarak bunlara yönelik olarak projeksiyonun artması gerekiyor” dedi.

“İsrail’e de diğer ülkelere de mahkum değiliz”

En önemli yanlışlardan bir tanesinin "İsrail’e mahkum muyuz?" gibi sorular olduğunu söyleyen Ahmet Balkaya, “Burada ülke ismi önemli değil. Son verilere baktım. Türkiye’de İsrail’in tohum ithalatındaki payı hiçbir zaman yüzde 10’u geçmemiş. En son 2020 verisine baktığımda yüzde 6,9’luk bir orana tekabül ediyor. Bu anlamda da baktığınızda İsrail’e de diğer ülkelere de mahkum değiliz” diye konuştu.

“Gen bankaları özel sektöre açılmalı”

Tohum firmalarımızın küçük ve orta ölçekli olduğunu ve rekabet edebilmesi için desteklenmesi gerektiğini söyleyen Balkaya, “Bizim gen bankalarımız var. Bunu özel sektöre açmamız lazım. Özel sektör bu gen bankasındaki materyallerimizi değerlendirerek ıslah programlarında kullanarak daha nitelikli çeşitler geliştirmek gerekiyor. Dünyada en önemli ülkelerden biriyiz genetik kaynaklar bakımından ama mesele sayı değildir. Bu materyalleri bitkisel özellikleri yönünde tanımlayıp, ıslah programlarında değerlendirip çeşit haline dönüştürebiliyorsak anlam ifade ediyor. Bakanlığın bu konuda yapması gereken (gen bankaları) bazı düzenlemelere ihtiyaç var. Bunun da önü açılırsa yerli firmalarımızın daha iyi koşullarda rekabet etme imkanı sağlanır. Devletimiz sektörün önemini biliyor, ekonomik anlamda destekler veriyor ama bunun daha da artırılması özellikle altyapıya yönelik olarak elektrik ücretleri veya diğer girdi maliyetleri çok yükseldi. Bunlara yönelik olarak verilebilecek destekler genç Türkiye Cumhuriyeti’nin genç firmaları için bu anlamda önünü açacak hamleler olacaktır. Türk ziraatçısının yapamayacağı hiçbir şey yok. Yeter ki fırsatlar verilsin” şeklinde konuştu.