Tarih öğretisinin neden çoğunlukla savaşlardan ibaret olduğunu hep sorgulamışımdır.

Köle

Tarih öğretisinin neden çoğunlukla savaşlardan ibaret olduğunu hep sorgulamışımdır.  Umarım bir gün barışın da tarihini yazarlar. Okullarda okutulan tarih kitapları emperyalist geçmişi olan birçok batı ülkesinde çoğu yaratılmış savaş kahramanlarını, zaferleri ve uydurulmuş destansı hikâyeleri yazarlar. Olan bitenleri allayıp pullayıp gerçeklerden uzak, adeta büyüklere masallar misali abartılı bir üslupla kendi tarihlerinin vitrinini düzenlerler. Buna resmi tarih diyorlar. Aslında bu tarih galiplerin tarihidir. Mağlupların tarihi yoktur. Uğradıkları vahşet, dehşet, kırım, soykırım ve aşağılanma onların tarihinin konusu değildir. Tarih, sanki onlarla başlamıştır. Tarihlerinin çirkin yüzünde neler olduğunu okuyanların bilmesini istemezler. Yenilmişlere karşı işlenmiş nice suçlar, katliamlar, gasplar, tecavüzler, soykırımlar galiplerin tarihinde geçmez. Gündüz Vassaf  ; “Tarih, gerçeklerden zarar görecek kimsenin kalmamasıyla gün ışığına çıkar” diyor. Süleyman Demirel’in en özlü sözlerinden biri de.  “Galibiyetin sahibi çoktur, mağlubiyetin sahibi yoktur. Yenilgi yetimdir” sözüdür.

Galyalı komutan Brennus, antik İtalya'da İÖ 387’de ordularını Roma'nın üzerine sürer.. Alia ırmağı yakınlarında Roma ordusuyla savaşır ve yener. Roma'yı kuşatır. Brennus kente girdiğinde kentin ileri gelenleri ona elçiler göndererek fidye vermeyi önerirler. 327 kilogram altında anlaşılır. Ne var ki Romalılar altının tartımında Galyalıların hile yaptığını ileri sürerler;  Brennus öfkelenir, belindeki kılıcını çıkartıp terazinin ağırlık kefesine atar. Denge büsbütün bozulmuştur. Romalılara döner ve "Vae victis!" diye bağırır. Yani "vay mağlupların haline!"

 

Sömürgecilerin unutturmaya çalıştıkları savaş suçlarının masum çocukları, belki uzun yıllar sonra kendilerine yapılanları tarih kitaplarına sokabileceklerdir.  ;

Mesela, ABD’de “Şükran Günü” denen büyük tatil. Kutlanan hadise, güya beyaz adamlarla Kızılderililerin hasat kalktıktan sonra beraber sofra kurmalarıdır. Gerçek, Kuzey ve Güney Amerika’da en az 40 milyon Kızılderili’nin kırım ve katliamlarla 10 milyona inmiş olmasıdır. ABD’de Kızılderililerin 1934’e kadar, güneş tanrılarına ibadet etmesi ve tanrıları için dans etmesi yasaktı.

Mesela, İngilizler Avustralya’yı imparatorluklarına katarken bu kıtada yaşayan Aborjinlerin nüfusu 300.000'den fazlaydı. Katliamlar sonrası 1900'lerin ortasında Aborjin nüfusu 45.000'e düştü. Bu katliamdan yüzyıl sonra 1904’de Avustralya’nın “kuruluşunu” kutlayan emperyalizmin beyaz tarihçileri 45 bin yıllık tarihi olan yerli halktan hiç söz etmemiş katliamı yapan kurucuları Amiral Arthur Philip adına heykel dikmişlerdi.

Mesela, Naziler II. Dünya savaşı sonunda Nürnberg mahkemelerinde soykırım ve insanlığa kasıt suçlarından yargılanmadılar. İngiltere ve ABD’nin hava bombardımanıyla katlettikleri sivillerin sayısı, Almanların öldürdüklerinden çoktur. Kendileri de aynı cürümlerden sorumlu olduklarından düşmanlarını yargılayamayan galipler, Nürnberg mahkemelerinde Almanları, Tokyo mahkemelerinde Japonları, başkalarının topraklarına zorbalıkla el koyarak saldırıp savaş başlatmış olmakla suçlayabildiler.

Mesela, Avrupalılara “Yeni Dünya’larındasoykırımın kapısını açan Columbus (Kristof Kolomb) adına ABD’de ulusal bayram vardır. Columbia, New York’ta bir üniversitenin, Güney Amerika’da bir devletin adıdır.

Mesela, Corline Elkins İngiltere’de sözlü tarihi de kapsayan bir araştırmayla tez yazımına başladığında İngilizlerin Kenyalıları özgürleştirirken (!) sistematik bir şekilde Kenya’nın bağımsızlığı ile sonuçlanan dönemdeki belgeleri imha ettiğini, temerküz kamplarında, yüzbinlerce köylüyü katlettiklerini, 1009 kişiyi astıklarını keşfeder. İngilizler o köylüleri dünyaya Mau Mau diye tanıtmış, başkaldıran Kenyalıları vahşi, ilkel yaratıklar olarak göstererek dünyanın oradaki olaylarla ilgilenmemelerini sağlamıştır. (Yam yam hikâyelerini hatırlayınız)

Bu örnekler binlerce kere çoğaltılabilir. Kendi tarihimiz için bile hala kendi ideolojik saplantılarına uygun, uydurulmuş, yalanlardan ve sahtecilikten ibaret, işgalcileri, emperyalistleri yücelten, özgürlük savaşımızı aşağılayan yeni bir tarih yazma çabalarıyla mücadele ediyoruz. Tarih yazımının ahlaki düzeyi her zaman tartışmaya açık olmuştur. Soru söylemler ve sloganlar üzerinden değil, tarihin bize bıraktığı izler ve belgeler üzerinden tarih tartışmasının ne kadar yapılabileceğidir.

Atatürk’ün konuyla ilgili bir sözünü hatırlatarak nokta koyayım.

“Tarihin sinesine geçen büyük hâdiselerde, bu hâdiseler içinde sebep olanlar ve yapanların hal, hareket ve muameleleri onların ahlâk seviyelerini ne açık gösterir.” Esen kalın.

Kaynak: Gündüz Vassaf – Tarihi Yargılıyorum /  Uluğ İğdemir- 1915 Mustafa Kemal, Anafartalar M.A.T. Yay: