Köşe yazıma öncelikle neden bu yazıyı yazma gereği duyduğumla başlamak isterim. 1998 yılında şimdiki adı Eskişehir Paşabahçe cam olan işyerinde işçiliğe adım attım. O günden bu yana tam 26 yıldır emek mücadelesinin her safhasında bulundum. Emeklilik döneminin ilk anlarında anladım ki, emek mücadelesinden emekli olmak bana göre değil. Amacım kendi deneyimlerimi ve bakış açımı buradan aktararak, karınca kararınca içinde bulunduğum toplum tabakasına ve işçi sınıfının mücadelesine katkı sunmaktır. Gayret bizden, takdir siz okuyucuların olacaktır.
Zamanı biraz geçmiş olsa da "ücretlere zam yapılırsa, ekonomi batar" klişesi, neoliberal ekonomi politikasının benimsendiği Özallı yıllardan bu yana sürekli, geniş halk kesimlerine işlendiği ve bir ölçüde de benimsetildiği için irdelenmesi gereken bir konudur. Ve bu konu, önümüzdeki aralık ayında da ondan sonra gelen ücret zammı zamanlarında da tartışılmaya devam edilecektir. Konunun tarafları bellidir: Patronlar, patronlara yarışan siyasetçiler, patronlar dan beslenen ekonomistler ve gazeteciler. Diğer tarafta ise işçiler, sendikacılar, emek güçleri ve insaf sahibi gazeteciler.
Biz tabii burada ekonomi biliminin gerekleri şudur, şöyle yapılması gerekir vs. diye atıp tutacak değiliz, ancak yeri geldiğinde akıl, insaf ve izan sahibi halktan yana düşünen aydınların yazılarına da atıf yapacağız.
En baştan belirtelim ki; maalesef Türkiye Cumhuriyeti devleti, Cumhurbaşkanlığı hükumet sisteminin uygulanmaya başlanması ile beraber devlet ciddiyetinin uzaklaşmıştır. Bunun en önemli delili ise son dönemlerde kamuoyu araştırmalarına yansıyan, devlet kurumlarına halk içinde duyulan güvenin, yerlerde sürünüyor olmasıdır. Bu kurumlardan mesela TUİK sadece halk nazarında değil, akademi dünyasında da sıfır itibar düzeyindedir. Ve TUİK ekonomi verilerini edinip, hesaplarını tuttuğu için ekonomik düzenin en önemli yapı taşlarından birisidir.
Biz konumuza dönelim ve asgari ücret artarsa enflasyon artar, ekonomi batar klişesini irdeleyelim. Şunu iyice yerli yerine oturtmak gerekir. Ücret zammı talebi neden oluşur.
1- Enflasyon nedeniyle çalışanların ücretlerinden erime,
2- Şirket kârlarındaki artış ya da ekonomik büyümeden pay isteği.
2. Maddeye Türkiye’de hiçbir zaman geçilemedi. Bütün tartışmalar 1. madde çerçevesinde dönüp duruyor. Yani çalışan kesim ücretinde dönem içerisinde eksilen değeri zam olarak talep ediyor.
Peki Türkiye'de enflasyon neden oluştu? Pek çoğumuzun bildiği üzere, merkez bankası kasasının talan edilmesi, ardından gelen "faiz sebep, enflasyon sonuç" inatlaşması ve hala devam eden sermaye kesiminin yangından mal kaçırma, yani yüksek kar hırsı tabanlı yaklaşımı.
Şimdi yukarıda belirttiğimiz patronlar ve yandaşlarının oluşturduğu koro ağız birliği ile yüksek enflasyonun kendileri değil, asgari ücrete zam isteyenlerin olduğunu- olacağını söylüyor.
Neden söylemesin ki? El birliği ile demokratik hukuk devletini bitirdiler. Grevleri yasakladılar, demokratik gösterileri kriminalize ettiler, sokağa çıkanı polis, jandarma eliyle dövüyorlar. Sindirdikleri, susturdukları halkı sadece seçimlerde oy ihtiyacına binaen ikna etmeye çalışıyorlar.
Kimseden ses çıkmadığına (birkaç sendikanın cılız itirazı ve Türk- iş in yasak savma babında yaptığı mitingleri saymazsak) göre bir ölçüde başardılar da.
Profesör Dr. Aziz Çelik bunu "sazan sarmalı" olarak niteliyor. Ben de öyle düşünüyorum.
Peki nedir "sazan sarmalı"?
Bir ekip tarafından, ince- ince işlenerek vatandaşın tuzağa düşürülmesidir; "sazan sarmalı"
Bunlara göre enflasyon yüzde 70 ler civarı iken, vergi ve harçlar da değerleme oranı yüzde 123 olursa enflasyon artmaz. Asgari ücrete temmuz ayında zam yapılsa idi enflasyon sarmala girerdi, ama elektrik ve doğal gaza yüzde 38 zam yaparsan enflasyon artmaz. Bu ve bunu gibi yalanlara ne inanırız ne de prim veririz. Halk eğer bugün susuyorsa; konuştuğunda daha sert konuşacak demektir.
Umarım ülkemiz ve milletimiz için çok geç olmaz.