Röportaj

Konservatuvar öğrencilerini nasıl bir gelecek bekliyor

Devlet konservatuvarı tiyatro bölümü hocaları ve öğrencileri tiyatronun değişimi ve gelişimi hakkında konuştu.

Abone Ol

söyleşi: İrem Karahan
İstihdam sorunu uzun zamandır devlet konservatuvarları ve konservatuvarlılar ile ilgili konuşulan önemli bir konu. İstihdam sorunu; bu durumun öğrencilerin motivasyonu üzerinde etkisi var mı sonusunu da beraberinde getirdi. Dile getirilen ve tartışılan bu konuları devlet konservatuvarı tiyatro bölümü hocalarına; “Tiyatronun Türkiye’deki değişimi ve dönüşümü hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye sorduk. Öğr. Gör. Alev Gündüz şunları söyledi: “Önceki zamanları düşündüğünüzde özel tiyatrolar çok fazla yoktu. Çok özel isimler vardı. Örneğin Genç Erkal, Ankara Sanat Tiyatrosu vardı. Çok özel isimler olarak, Nejat Uygur, Gazanfer Özcan gerçekten tiyatroya emek vermiş isimlerin özel kendilerinin kurduğu kendi isimlerini verdiği tiyatro toplulukları vardı. Bazıları sert eleştiri yaparken bazıları sulu espri gibi görünen eserler yapıyorlardı. Onlar da ciddi eleştiri yapıyorlardı.

Devlet tiyatrosu çok aktifti. Daha az şubesi vardı ama daha büyük projeler yapıyordu. Konservatuvar sayısı daha azdı o yüzden daha az mezun veriyordu. Ama şimdi çok fazla konservatuar, özel tiyatro ve devlet tiyatrosu şubesi var.  Eskişehir’in içinde bile sayısı fazla. Bir araya gelen kişiler bir tiyatro topluluğu kurup hadi biz çalışıyoruz, öğrenci çalıştırıyoruz diyebiliyorlar çünkü bu sayı çok fazla. Bu sayının artmış olması aslında çok mutluluk verici. Herkes özgür olarak bir şeyleri ifade etmeye çalışıyor ama bu kaliteyi etkiliyor ve seyirci gördüğü şeyi alıp, kabul edip onu tartma ve değerlendirme derdinde olmuyor. Seyirci bulmakta önemli bir şey.” Dr. Öğr. Üyesi Simten Demirkol ise; “Bence önemli şeylerden bir tanesi özel tiyatroların sayıca fazla olması ve nitelik olarak da daha ileriye gitmeleri, daha çok seyirciyle buluşmaları söz konusu. Oyuncuda, tiyatroda her zaman var. İyi oyuncu bir şekilde bulunuyor, yetiştiriliyor. Ülke geneline bakarsak en önemli problemlerden bir tanesi seyirci yetiştirme ile ilgili sanat politikalarına ihtiyacımız var. Doğru seyircilere ulaşabiliyor muyuz? Ulaşmayı hedeflediğimiz kadar doğru seyirci var mı? Bence üstünde durulması gereken konu bu.” İfadelerini kullandı.
Mankenlerin başrol oynadığı dizilerde alt rollerde görünmeye çalışıyorlar
İstihdam konusunda da düşüncelerini paylaşan Öğr. Gör. Alev Gündüz, şunları söyledi: “Çok fazla mezun veriyoruz, bu da kaliteyi tartışılabilir hale getiriyor. Mesela Türkiye'deki konservatuarlar içinde Anadolu Üniversitesi akademik kadro olarak en iyi kadroya sahip. İki hoca ile konservatuvarın bütün derslerini devam ettiren okullar da var. Özel üniversiteler, özel konservatuvarlar, sanat merkezi olarak adı geçen büyük isimlerin okulları var. Bu kadar çok yerden bu kadar çok şey çıktığı zaman herkes ne yazık ki bir yerde istediği işi yapacak şekilde yerleşemiyor. İstihdam sorunu ciddi olarak ortaya çıkıyor. O zaman da bireysel ve özel dersler, okullarda drama derslerine gitmeler oluyor ama çok cüzi bir ücret alınıyor. Hoca olma şansı varsa devlet tiyatrosunda ya da özel tiyatrolarda sözleşmeli olarak kadroya geçebilme imkânı varsa oralar bir seçenek olabilir. Çok fazla mezun olduğu için de tiyatrolarda iş bulamadıklarında mankenlerin başrol oynadığı dizilerde alt rollerde görünmeye çalışıyorlar. Eskiden Devlet Tiyatrosu sınav açardı. Sınav açılmadan hemen mezunlar bölgelere yerleştirilirdi. Oralar artık sınavla alıyor. Hatta kadrolar çok şiştiği için emekli olmayanlar da olduğu için artık kadro sınavları da açılmıyor.” 

Dr. Öğr. Üyesi Simten Demirkol ise şöyle konuştu: “Devlet tiyatroları var, bunların belli aralıklarla sınavları açılır. Belli kadrolarla oyuncu istihdam ederler, bu cazip seçeneklerden biri. Bunun dışında özel tiyatrolarda da çalışmaları mümkün. Bu uzun, meşakkatli ve gönül isteyen bir çalışma şekli. Sinema ve dizi sektöründe çalışanlar var. Bu ben mezun olduğumda daha cazipti, televizyon sektörü daha büyüktü. Şimdi daha küçülmeye gidiyor. İçeriklerinin de değiştiğini görüyoruz. Yapılan işlerin birbirinin kopyası olduğunu ve aynı formatta olduğunu görüyoruz. Artık eskisi kadar cazip olmadığına şahitlik ediyoruz. Artık dijital platformlar da var, oralardan da güzel işler çıkabiliyor. Yeni olduğu için de arkadaşlar için heyecan verici bir şey olabilir.” 
Devlet tiyatrolarında kadro açılmaması geleceğe kaygıyla bakmamıza sebep oluyor
Devlet konservatuvarı tiyatro öğrencileri ise; mezun olduktan sonra ne yapacaklarını, devlette kadro açılmaması, tiyatronun durumunu, değişimi, dönüşümü ve eğitimi ile ilgili şunları dile getirdiler: Tiyatro bölümü ikinci sınıf öğrencisi Ali Burak Asil: “Sanatçı olarak var olabilmemiz için belli bir dayanağımız olsa gelecek kaygısı yaşamayız. Kurum tiyatrolarının kadro açmıyor oluşu bizim geleceğe kaygıyla bakmamıza sebebiyet veriyor. Çünkü mezun olduktan sonra ne yapacağımız gerçekten belli değil. Herhangi bir iş kolunda okuyor olsaydım, mezun olduktan sonra neler yapabileceğimi kestiriyor olabilirdim. Gelir kaygısının yüksek olduğu şu dönemde, iş alanlarımızın kısıtlı olması, işimizin meslek olarak görülmüyor oluşu ve daha pek çok şey tabii ki bizi olumsuz etkiliyor. Oyunculuk bölümü varsa ve her yıl onlarca mezun veriyorsa bir biçimde üretimde olmak ve mesleği icra edebilir olmamızı temenni ederim. Anadolu Üniversitesi eğitim, donanım ve hocalar açısından en iyi kurumlardan biri. Fakat bazı teorik derslerimizde eksikler olduğunu düşünüyorum. Ayrıca diğer sanat birimlerinden uzak olmamızı, kişisel donanımımızı zenginleştirmek açısından olumsuz buluyorum. Bizi güçlü, üretken ve dirayetli kılacak olan birlikteliğimiz olduğuna inanıyorum.” 


Tiyatro bölümü son sınıf öğrencisi Umut Doğan: “Devlette kadro açılmaması bende motivasyon kaybına yol açmıyor çünkü hedeflerimi sadece kadroya bağlı olarak planlamıyorum. Bence konservatuvar mezunu olarak bu işin profesyonelleri biz olduğumuz için tiyatro ve kamera önü fark etmeksizin her alanda yer almalıyız. Tiyatro pandemi döneminde bence gerilemedi, çağ atladı. Dijitalleşmesi gerekiyordu, teknoloji ile daha çok ilişkili olmalı. Bence izleme fırsatı bulamayanlar için büyük bir avantaj. Bunun için bir platform açılmalı. Sahnede bu durum bizi etkilemez çünkü provalarda kimse bizi izlemiyor. Önemli olan şey bizim motivasyonumuz. Ayrıca fakülteye gelirken herkes gibi belli hayallerim vardı, birçoğunun karşılığını aldım.”
Kendi imkânsızlıklarımla neler yapabileceğimi düşünmek motivasyon yaratıyor
Tiyatro bölümü mezunu Mert Yılmaz ise şu ifadeleri kullandı: “Fakülteye gelirken bazı fikirlerim vardı. Bunları karşılayıp karşılamadığına dair net bir yorum yapamıyorum. Çünkü bir buçuk sene pandemi ve devamında son sınıftayken de yaşanılan depremden dolayı eğitimden çok mahrum kaldık. Sahip olduğum kısıtlı zaman olan iki senedeki eğitim yeterli mi değil mi bilmiyorum ama bazı konularda yetersizlik hissetmiştim. Oyunculuğun icra edildiği iki ayrı düzlem var kamera önü ve tiyatro. Bir ajans ya da menajerle görüşmeye gittiğinizde ya da başvuru yapmaya kalktığınızda genellikle sizin sosyal medyanıza bakılıyor. Sosyal medyayı nasıl kullandığınız, içeriklerinizin nasıl olduğu, kaç takipçinizin olduğu gibi şeylere bakıyorlar. Çünkü takipçisi fazlaysa hangi mecrada olursa olsun zaten peşinden bir kitleyi getireceği düşüncesi hâkim. Bu kıstasın icra etmenin önüne geçmesini doğru bulmuyorum. Bir de tiyatronun düzleminin değiştirilmesi tartışmaları var. Tiyatro çeşitli platformlarda da artık sergilenmeye başladı. Çeşitli aplikasyonlar, canlı yayınlar ya da bant kayıtları. Bence bu mümkün bir şey değil. Olamayacak yegâne şeylerden biri. Çünkü tiyatronun doğasına aykırı bir şey. Tiyatronun, sinemadan ya da diğer üretimlerden en önemli farkı canlı ve orada o an oluyor olması. Bunu bir kamerayla çektiğinizde ve bir yere yüklediğinizde bu bir tiyatro olmaz, tiyatroyu bir başka bir düzleme taşıyamazsınız.”