Hayat bir şekilde devam ediyor. Mevcut sorumluluklarımız, maddi manevi yorgunluklarımız, gerek kendi adımıza gerek ailemiz adına hissettiğimiz gelecek kaygılarımız ve burada sayamadığım daha birçok yaşamsal enstrüman bizi sıkıcı, rutin bir dünyanın içine hapsediyor ve insan tabiri caizse nefes almak istiyor. İşte bu noktada önem kazanıyor hayatın içinde kendimizi rahat hissedeceğimiz saatler...Sevdiğimiz bir şarkıcının konserinde olmak, şarkılarına kendinden geçercesine eşlik etmek, hafta sonu arkadaşlarımızla şehir turu yapmak, bir yakınımızın düğününde çılgınlar gibi dans etmek, en sevdiğiniz arkadaşlarınızla sevdiğiniz bir mekanda toplanıp güzel yemekler eşliğinde doyumsuz sohbetler etmek, taraftarı olduğunuz takımın maçına gidip bağıra çağıra herşeyi unuturcasına tribünde on binler içinde öylece biri olmak...Kulağa bile hoş geliyor değil mi! İşin ilginç yanı her anımıza ortak ettiğimiz akıllı cep telefonlarımız bu anlardaki mutluluktan aslan payını almakta, haliyle bizlere de mutluluklarımızı banttan yaşamak kalmakta. Nasıl mı? BAKIN ANLATAYIM!
Hemen hemen herkesi bir yönetmen, usta bir kameraman yapacak nitelikte bilmem kaç piksel çözünürlükte video çekebilen akıllı arkadaşlarımız o anı yaşaması icap eden insanı bu üstün özellikleriyle cezbederek, kendisini o anın olmazsa olmazı yapar (olması gerektiği yerden yani ceplerden çıkarak), biz insanoğluna da banttan mutluluk yaşamak düşer.
Geçen günlerin birinde, kahve içtiğim bir kafede hemen önümdeki masada yaşananlar bana bu kadar da olmaz dedirtti! Belki de bu yazıyı yazmamda ki en büyük etken oldu diyebilirim. Sakin bir ortam olması nedeniyle tercih ettiğim mekan bir anda garsonların elinde büyük bir yaş pasta, birden bire değişen müzik ile birlikte bambaşka bir ambiyansa büründü. Tahmin ettiğiniz üzere bir yaş günü kutlamasına tanıklık ettim. Fakat tek tanık ben değildim:) Doğum günü pastasını daha garsonların elinde görür görmez cep telefonlarına sarılan masadaki çift bir yandan birbirlerine sarılmaya çalışıp,(çalışıp diyorum çünkü diğer elleri bu anı videoya çekmek ile mesul olduğundan) diğer yandan hiçbir anı kayıt dışı bırakmamak adına canhıraş çekim yapıyorlardı. Bu da haliyle o anı içten olmaktan uzak, mecburi bir niteliğe büründürmüştü. Her neyse; pasta masaya gelmişti, içimden herhalde şimdi kayıt yapmayı bırakıp anı yaşarlar dedim, demez olsaydım. Daha kaliteli görüntü almak adına telefonlarının görüntü ayarlarıyla uğraştıklarını gördüm. Tek bir an telefon ellerinden düşmedi. Her kareyi ölümsüzleştirdiler. Fakat kendilerinin ölümlü bir canlı olduğunu galiba unuttular. Video kaydı yapıp bunu sosyal medyalarına bir an önce koyma telaşlarının o anı hissetmelerini önlediğinin ve en önemli insani olgu olan samimiyeti zedelediğinin farkında bile değillerdi!
Daha az kamera ile daha çok anı biriktirdiğiniz günler dilerim...