söyleşi: Büşra Mısırlıoğlu
17 Ağustos 1999’dan beri şehirde depreme yönelik ciddi düzenlemelerin yapılmadığını söyleyen Kılıç, gerçekleşmesi muhtemel bir deprem sonrasında bazı caddelere ambulansların dahi giremeyeceğinin uyarısını yaptı.
Kılıç, “Deprem sonrasında Eskişehir’in Yunusemre Caddesi, Sivrihisar Caddesi, Kızılcıklı Mahmut Pehlivan caddesi, Doktorlar Caddesi gibi şehir merkezindeki ana arterler üzerinde 99 öncesi yapılmış yüksek katlı yapıların sayısı fazla olduğu için buralarda ciddi hasarlar ve yıkımlar olacaktır. Bu caddelere ambulansların, itfaiyelerin bile giremeyeceği bir felaket senaryosuyla karşılaşacağız. Biz bunu Eskişehir’e baktığımızda çok net bir şekilde görüyoruz. Eğer biz 18 Ağustos’ta ciddi bir karar alıp buraları dönüştürmeye başlasaydık 23 senede ciddi bir oranda dönüştürmüş olurduk.
Bu bitişik nizam imar planı Eskişehir’in en büyük şanssızlığı. Mutlaka değişmesi gerekiyor” dedi.
17 Ağustos’un yıldönümündeyiz ve Eskişehir’de de oldukça şiddetli hissedilmiş bir depremdi. Eskişehir’in de deprem bölgesinde yer aldığını biliyoruz. Peki binalar deprem yönetmeliğine uygun mu ya da yüzde kaçı uygun diyebiliriz?
Şu zamana kadar Eskişehir’in yapı stoğu çıkartılmış değil. Bu yüzden belirli bir oran veremeyiz. Bunlar ancak yapı stoğu çıkartılınca verilebilir. İstanbul ve İzmir’deki belediyeler oradaki İnşaat Mühendisleri Odaları şubeleriyle yapı stoklarını çıkarttılar. O oranları da bu çalışmalar sayesinde verebiliyorlar.
Eskişehir’de bu oran yok malesef ama yapı stoğunun çıkartılması gündemde. Eninde sonunda Eskişehir’de de o yapı stoğu çıkartılacak. Onun dışında Eskişehir’in şöyle bir yapısı var, şehrin merkezi bir çanak şeklinde alüvyon bir zemine oturuyor. Bu alüvyon zeminler depremi daha fazla hissettiren, depremi büyüten zeminler. İzmir’deki gibi, örneğin Seferihisar’da deprem oldu ama Bayraklı’da daha fazla yıkım oldu. Fay hattı Seferihisar’da ama orada fazla yıkım olmadı çünkü Bayraklı’daki zemin daha zayıf olduğu için deprem dalgaları oradan geçerken büyüyor ve binaya daha fazla deprem kuvveti getiriyor. Deprem binaya fazladan gelen bir kuvvettir. Bu kuvveti bir bina kaldıramadığı zaman da yıkılır.
Şu an Eskişehir’deki binaların hepsi kendi hallerinde duruyor. Sakarya’da da 17 Ağustos’tan önce hepsi duruyordu ama sonra hepsi yıkıldı.
Eskişehir’de yaşanacak bir depremde bizi nasıl bir senaryo bekliyor?
Eskişehir’de de şehir merkezinde alüvyon zemin var ama alüvyon zeminle de bitmiyor bu olay. Şimdi alüvyon zeminde ona uygun bir bina yapıldığında yine yıkılma riski yok. Eskişehir’de 1999’dan sonra yapı denetim sistemi devreye girdi, deprem yönetmeliği çıktı, hazır beton kullanılmaya başlandı.
Dolayısıyla 17 Ağustos depremini bir milat kabul edebiliriz. Bu açıdan bakıldığında Eskişehir’de alüvyon zemine oturan, 1999 öncesi yapılmış ve görece yüksek katlı 4,5 katın üzerindeki yapıların çok riskli olduğunu söyleyebiliriz. Bina bazlı bu risklidir bu riskli değildir demek mümkün değil ama gerçekçi olursak da Eskişehir de beklenen deprem olursa ki deprem olursa demek de doğru değil, bu deprem eninde sonunda olacak. Ama bu deprem olduğunda biz bu binaları yenilememiş, değiştirmemiş olursak deprem sonrasında Eskişehir’in Yunusemre Caddesi, Sivrihisar Caddesi, Kızılcıklı Mahmut Pehlivan caddesi, Doktorlar Caddesi gibi şehir merkezindeki olan ana arterler üzerinde 99 öncesi yapılmış yüksek katlı yapıların sayısı çok fazla olduğu için buralarda ciddi hasarlar ve, yıkımlar olacaktır. Bu caddelere ambulansların, itfaiyelerin bile giremeyeceği bir felaket senaryosuyla karşılaşacağız. Biz bunu çok net Eskişehir’e baktığımızda çok net bir şekilde görüyoruz. Eğer biz 18 Aağustosta ciddi bir karar alıp buraları dönüştürmeye başlasaydık şu an işte 23 sene olmuş, 23 senede ciddi bir oranda dönüştürmüşürdük olurduk.
17 Ağustos 1999 depreminden bugüne dek Eskişehir’de neler yapıldı?
23 senede ne yaptık elle tutulur, ciddi bir proje yapılmadı. Sadece ne oldu Yunusemre Caddesi’nde 3,4 katlı binayı müteahhit yıktı, altına dükkan yaparak yeniledi. Bu tarz lokal dönüşümler oldu sadece, toplu bir dönüşüm olmadı. Bizim önerimiz yalnızca şu olabilir, bu ana caddelerde imar planları yenilensin ve ada bazında bir bina oturumu teşkil edilerek buraların dönüşüme sevk edilmesin.. Bu olay sadece tek bir siyasinin de yapabileceği bir şey değil. Bütün siyasi partilerin, kamu kurumundaki bürokratların, bütün diğer o siyasi ajandalarını bir kenara bırakıp Eskişehir için, can sağlığı için biz bu masaya oturacağız diyerek çözmesi gereken konular. Depremlerden sonra sadece fay hatlarını konuşuyoruz ama bu konular onunla alakalı bir konu değil maalesef.
Genel olarak büyük fay hatlarının nerelerden geçtiğini biliyoruz. Bu bölgeler daha büyük bir risk altında diyebilir miyiz?
Biz ülke olarak her depremden sonra fay hatlarını konuşuyoruz. Çünkü ekranlarda hiç kimse halkı korkutan, endişeye sevk eden, buralar yıkılır diyen kişileri istemiyor. Bunu biraz zorlarsanız suç bile sayabilirsiniz halkı korkuya sevk etmekten. Ama televizyona çıkıp şurada şu fay var diye yorum yaptığınızda konuyla alakası olmayan bir gündem yaratmış oluyorsunuz aslında. Zaten Türkiye gündeminde de 2,3 gün içinde unutulduğu için. Mesela İzmir’de Seferihisar’da oldu deprem, Bayraklı yıkıldı.
Fay Seferihisar’da, demek ki fayla çok da alakası yok durumun. Bir de şu var jeoloji bilimi çok kıymetli bir bilim ama bizim bu bina yıkımlarıyla çok da alakalı değil.
Biz şunu biliyoruz deprem olacak mı? Olacak. Ne zaman olacağını zaten kimse söyleyemiyor ama olacağını herkes söylüyor. Deprem olacak denildikten sonra artık fayla, zeminle işimiz bitiyor. Bu noktada artık hangi binalar yıkılır, o binalara biz ne yapabiliriz diye konuşmamız gerekiyor.
Mesela toplanma alanlarını konuşuyoruz, toplanma alanları AVM yapıldı gibi kampanyalar yürütüldü. Bunlar tabi ki yapılsın ama bunun yanında tabi toplanma alanını kullanmak için binadan sağ çıkmak gerekiyor. Mesela Eskişehir’in yapı stoğu bu şekilde olduğu sürece bizim toplanma alanına ihtiyacımız yok, zaten hepimiz öleceğiz.
Eskişehir’de binalar özellikle bazı uzun caddelerde tamamen bitişik şekilde yer alıyor. Bunun deprem sırasında ne gibi bir olumsuzluğu olur?
Çok fazla olur. Bu bitişik nizam imar planı Eskişehir’in en büyük şanssızlığı. Mutlaka değişmesi gerekiyor. Oraya bir bina yaparken yandaki bir binaya zarar verebilirsiniz. Mesela binanın kendisi 300 metre kare ise temeli 300 metre kareden büyük olsun isteriz. Daha oturaklı olsun diye. Kime sorsanız zaten böyle bir binanın daha sağlam olacağını düşünür. Temeli binanın metrekaresinden daha büyük bir bina daha mantıklı statik açıdan.
Ama bitişik nizamda bunu yapamıyorsunuz çünkü yeriniz yok. Otopark yapamıyorsunuz, deprem sorununuz oluyor. Sizin binanız sağlam ama iki yanınızdaki bitişik bina yıkıldığı zaman sizin de yapacak bir şeyiniz olmuyor. Çünkü depremde sadece binalar yıkılmıyor. Sağlam binalarda da başka riskler oluyor. Sağlam bir binadır mesela ama depremde sadece merdiveni hasar görebilir. 8 katlı bir bina yıkılmadı diyelim ama içinde yangın çıktı, asansörler çalışmıyor, iki yanındaki bina yıkılmış. Şimdi bu binaya sağlam diyebilir miyiz? Kendisi yıkılmadı ama içindeki insanlar için hayati risk taşıyor. O yüzden bizim bu bitişik nizamdan bir an evvel vazgeçmemiz lazım. Yunusemre caddesinin imar planı örneğin ada bazında olmalı. Oradaki bütün binaların yıkılıp tek bir bina haline getirilmesi lazım. Aşağıda adaya oturan ticari bir alan, üzerinde de ortadan yükselen bir konut. İnşaatçıların en sevdiği ters çekiç şeklinde dediğimiz binalar yapmalıyız. Bu şekilde yenilemeliyiz. Bugün karar alırsak önümüzdeki 40 sene içinde gerçek anlamda dönüşür buralar.
Kentsel dönüşüm çok hızlandı ama etrafta yeşil alan pek göremiyoruz. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Öncelikle kentsel dönüşümün tanımını yapmak gerekiyor. Şimdi bir kentsel dönüşüm yasası çıktı.
Örneğin eski bir eviniz var, kentsel dönüşüm yasasına başvurup kira yardımı alarak evinizi yenileyebiliyorsunuz. Ama burada neye hizmet ettiğiniz çok önemli. Eskişehir’de bu kentsel dönüşüm yasasının hatrına dönüşmüş kaç bina var. Bence yok denecek kadar az.
Mesela tek katlı bir ev var kötü durumda olan, bunu kentsel dönüşüme sokuyor, müteahhite veriyor.
3 kat ev yapılıyor, bir kat arsa sahibine veriliyor ama bu kentsel dönüşüm yasası olmadan da müteahhite verilecekti.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı diyor ki Eskişehir’de şu kadar bina kentsel dönüşümden yararlandı. İyi de o para verilmese de o yapılacaktı zaten. Boşuna verilmiş oldu o para. Keşke bunca sene o paralar toplansa ve Eskişehir’de bir tane binayı o parayla dönüştürselerdi. O zaman kentsel dönüşüm diyebilirdik. Kentsel dönüşüm yasası şuna çözüm getirmeli, o saydığım caddelerde altında dükkânı olan, üstünde konut olan 8 katlı yapıyı bizim yıkıp yeniden yapabilmeliyiz. Bunu yapabilmemizi sağlayacak bir yasa olması gerekiyor. Bunu yaparsa ancak biz ona kentsel dönüşüm yasası diyebiliriz.
Örneğin insanlara diyoruz ki bu depreme dayanıklı bina değil, mülkiyet kanunu var. Vatandaşta diyor ki ben ölürsem ölürüm size ne. Örneğin mobilya alışverişi yapacaksınız bina depreme dayanıklı değil, dişçiye gidiyorsunuz bina depreme dayanıklı değil. Bunlar şimdi çok kâğıt üzerinde belgelerle geçiştiriliyor ama lisans almış kentsel dönüşüm firmaları var, performans analizi yapıyorlar. Sonuçlar kötü çıkarsa yıkım kararı alıyorlar. Böyle ciddi firmalara mağaza açtırmak için analiz yaptırmak gerekiyor. Vatandaş kendi binasının durumunu sorgulayabilir ama gittiği yerleri bilemez. O yüzden şunu yapmak gerekiyor. Senin binan 99 öncesi yapıldıysa git performans analizi yaptır, şu değerin altında çıkarsa kiraya veremezsin. Buraları kiraya verebilmek için ciddi analizler yapılmalı. Depreme dayanıklı değilse onun kiraya verilmesinde zorluklar çıkarılmalı.
Peki binaların kentsel dönüşüme girebilmesi için belli bir bina yaşı gerekiyor mu, neye göre kentsel dönüşüme girebiliyor?
Binada oturanlardan birisi gidip lisanslı firmalara müracaat ederse, gelip binaya bir performans analizi yapılıyor. Eskişehir’de olası bir depremde binanın performansı nasıl olur diye bir inceleme yapıyorlar. Bunun sonucunda güçlendirme gereken bir bina da çıkabilir, yıkılması gereken bir bina da çıkabilir. O süre içinde binanın boşaltılıp yıkılması gerekiyor. Yasa böyle olduğu için o binada oturanlar da buna başvurmuyorlar. Başvurmaları için de bir zorlama yok. İnsanlara 70 yılında yapılmış, alüvyon zeminde oturan 8 katlı evini kiraya vermek ya da iş yeri açmak için sen git bir performans analizi yaptır binaya denilmiyor. Böyle bir sistemde neden yaptırsın insanlar.
Porsuk projesi nedir, şu an ne durumda?
Yılmaz Hocanın kentsel dönüşüm yapmaya çalıştığı mahalleler vardı ama o mahalleler itiraz ettiler. İtiraz edilmeseydi güzel bir projeydi. O proje içinde porsuk etrafının güzelleştirme projesi de vardı. Şu an bildiğim İş bankası çevresi o şekilde dönüştürülüyor. Oradaki hak sahipleriyle ilgili hiç şikayet olmadı.Bu da demek oluyor ki yerinde anlaşmalar yapılmış Gündoğdu mahallesinde debir kentsel dönüşüm başlıyor. Ama biz istiyoruz ki o saydığım mahallelerde, riskli binalar yıkılıp yeniden yapılsın. Bizim gözümüzde kentsel dönüşüm anlayışımız o.
Şu an odaya kayıtlı kaç üyeniz bulunuyor?
Şu anda 1800’ün üzerinde inşaat mühendisi üyemiz var. Bu her geçen sene çok büyük bir hızla artıyor, çok fazla mezun verildiği için. Üyelerimiz arttığı için mutluyuz tabi ki. Bir yandan da gereğinden çok fazla inşaat mühendisi verildiği için işsizlikle boğuşan çok fazla meslektaş üyemizle karşı karşıyayız.
İnşaat mühendisliği erkek egemen bir alan gibi gözüküyor genelde, sizce durum nasıl, odaya üye kadın sayısı için neler söyleyebilirsiniz?
Yarı yarıya değil tabi ki ama son dönemlerde kadın meslektaş sayısında ciddi oranda artış var. Mesela yönetim kurulumuz 7 kişiden oluşuyor, 3’ü kadın. Onun dışında kadın komisyonunun çok güzel çalışmaları var. Eskiye bakıldığında erkek inşaat mühendisi arıyoruz gibi ilanlarla karşılaşıyorduk, bize geldiğinde bu şekilde olmaz bunu yayınlayamayız diye uyarıyorduk. Artık bunların azaldığını görüyoruz. O açıdan iyi.
Oda olarak inşaat mühendislerine nasıl bir destek sağlıyorsunuz?
İnşaat Mühendisleri Odası sonuç olarak inşaat mühendislerinin oluşturduğu bir meslek örgütü. Biz aslında mühendislerimizin birlikte, beraber hareket etmesini arzuluyoruz ki bu da yapılabilecek en güzel şey. Mesela bu tarz bir gündemden geçerken ülkede, sesinizi çıkartmanız gerekiyor. Böyle bir ortamda insanlar ancak birlik olarak seslerini duyurabilirler. İnşaat Mühendisleri Odası’nın görevi aslında bu birlikteliği sağlamak. Temel amacı da mesleğin toplum yararına kullanılmasını sağlamak. Mesleğin değerini arttırmak ve meslektaşları sürekli eğitmek.
İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Hüseyin Orkun Kılıç Kimdir?
1984 Eskişehir doğumluyum. Eskişehir Anadolu Lisesi’nden mezun oldum daha sonra Yıldız Teknik Üniversitesi’nde İnşaat Mühendisliği okudum. O bittikten sonra geri döndüm ve Anadolu Üniversitesi’nde yüksek lisans yaptım. Şu anda da Eskişehir Teknik Üniversitesi’nde doktoraya devam ediyorum. 2 dönemdir de İnşaat Mühendisleri Odası Eskişehir Şubesi yönetim kurulu başkanlığı görevimi yürütüyorum.