Aşkım; Cengiz Aytmatov, bir yazısında mutluluğu şöyle tanımlar:
“ Gerçek mutluluk yaz yağmuru gibi birden boşanmaz insanın başına. Davranışımıza, çevremizdeki insanlarla ilişkimize her gün azar azar çeki düzen vererek eksiklerimizi tamamlarız... Yavaş yavaş biriken bir şeydir mutluluk...”
Seninle ilişkilerimi çeki düzene vermişim ve eksikliklerimizi tamamlamış.
Biriken sen olmuşsun diğer adıyla ‘mutluluk’…
Güneş, ay, yıldız yani gökyüzü seninle daha güzel oluyor.
Martıların sesleri sevda türkülerinin ezgisi, dalgalar yüreğimizin kıyalarına vuran bizim sözcüklerimiz.
Ümit Yaşar’ın şiiri aklıma düşüyor:
“Bütün renkleri kat birbirine/ Buram buram bir turuncu getir geçen yazdan/ Bir tüy gibi, bir bahar dalı gibi/ Hafiften, inceden, güzelden, en beyazdan/ Bana bir şarkı söyle ...”
Barikatlarda seninle direnmek, kavgamızı daha da güçlendiriyor bitanem.
Senin gezindiğin, nefes aldığın yerler bile ayrıcalıklı…
Anımsıyor musun Okyanus’um; “Kuşlar bırakacağım… Sevdanın elleri beslemiş, karınları tok, gözleri buğulu…” diye….
İşte o kuşlardan; yani senin gezdiğin, nefes aldığın yerlerde senin yanıbaşında ve üzerinde uçan kuşlardan birisi ‘tüyü’nü bıraktı bana.
Başımı gökyüzüne çevirdim; bembeyaz bir kuş sanki Orhan Veli’nin şiirini mırıldıyor:
“Tüyden hafif olurum böyle sabahlar;/ Karşı damda bir güneş parçası,/ İçimde kuş cıvıltıları, şarkılar;/
Bağıra çağıra düşerim yollara;/ Döner döner durur başım havalarda…”
Bırakıverdi ‘tüy’ünü… Döne döne avuçlarıma düştü.
Hani sen demiştin; “Aşkım, şimdi dudağıma uğur böceği kondu. Bence sen öptün.”
Avuçlarıma düşen tüyü; yüreğime ve dudaklarıma sürdüm.
Senin kokunu aldım.
Gezdiğimiz sokaklarda, gölgesine sığındımız ağaçlar bile yaprak gönderdi. Rüzgar eşliği ile sevdamızın türküsü ile avuçlarıma düştü.
Seni ve sevdamızı ne zaman anlatmaya kalksam sözcükler yetersiz kalıyor.
Can Yücel sanki bizi anlatıyor değil mi Okyanus’um…
“Bir eşi olmalı insanın. Rüzgar onun kokusunu getirmeli, Yağmur O’nun sesini.
Akşam; O’nu görecek diye, pırpır etmeli yüreği.. Ayakları birbirine dolaşmalı heyecandan, eve dönerken. Cennetken köşe almışçasına sevdiği, sakındığı, bakmaya kıyamadığı… Her bir hücresinden aşkın fışkırdığı, çölde okyanusu yaşadığı bir eşi olmalı insanın.. Ben seni ölene dek seveceğim boş laf… Ben seni sevdikçe ölmeyeceğim…”
Senin gezdiğin, nefes aldığın yerlerden gelen kuşun bıraktığı tüyü, ağaçların gönderdiği yaprağı; dünyanın en pahalı hazinesi gibi saklayacağım….
Yani; sevdiceğim, her şey seni anlatıyor, seni anımsatıyor…
Sen orada, ben burada; nasıl oluyor da yüreğimin nefesisin…
ŞABAN BAĞCI