Dünya Dar Gelir Sana
Alamazsın Hızını
Bir Gün Gelir Azrail
Alır Son Nefesini…
Ölüm Dediğin Nedir
Dalda Kuru Bir Yaprak
Bin Senede Yaşasak
Son Durak Kara Toprak…
Bu haftaki yazımıza sanatçı Sinan Özen’in hacimce küçük ancak anlamca büyük olan sevdiğim şarkı sözleriyle başlamak istedim.
Yazılarımızı takip eden okuyucular, güncel konular üzerine yazdığımı bilirler.
Bu hafta; yedi aydır yaşamın olağan akışını değiştiren koronavirüs, maske, mesafe, yeni sosyal hayat ya da Ege’deki mavi vatan konularının dışında yazmak istedim.
Sağlık Bakanının her akşam açıkladığı tablodaki ölüm sayılarını dinlediğimde içim burkuluyor. Son günlerde yakından tanıdığım birçok arkadaşımın/dostumun virüse yakalanıp hastanelerin yoğun bakım servislerinde tedavi gördüğü haberlerini alınca çok üzülüyorum.
İşte böylesi bir süreçte hayatın hay huyuna kendimizi kaptırıp sanki hiç ölmeyecekmiş gibi davrandığımız dahası söz verip sözümüzü yerine getirmediğimiz zaman dilimleri yaşıyoruz.
Böyle mi olmalı? Elbette değil.
Düşünüyorum da bireysel olarak cemiyet yaşamı içinde uymamız gereken kurallar, dikkat etmemiz gereken davranışlar var.
Söz vermek…Sözünden dönmek! Üzerinde kuyumcu titizliğinde durmamız gerekirken gerçeğin hiçte böyle olmadığını yaşayarak görüyoruz.
Etrafımızda istisnalar hariç, örneğine sıkça rastladığımız, eş dost ve akraba sohbetlerinde gündeme gelen aslında karakter ve ahlak sorunu olarak gördüğüm ve tanımlayamadığım tuhaf bir durum söz veripte sözünü yerine getirmemek.
Şu kısacık ömürde her şeyden önce verdiğimiz sözlere sahip çıkmak, önce kendimize sonra da topluma duyduğumuz saygımızı ifade eder.
Diğer bir ifadeyle söz verdiğimizde onu tutmak, en azından kendimize olan saygının bir gereğidir.
Kişinin verdiği sözü tutması kendisine saygı duyduğunun işareti, kendisinin doğru, dürüst ve güvenilir olduğuna dair şahitlikte bulunmasıdır.
Eğer bir kimse verdiği sözü tutmuyorsa, ilk başta kendisine saygı duymuyor, kendisi hakkında yalan şahitlikte bulunuyor ve dürüst olduğuna kendisi dahi inanmıyor demektir. Öyle değil mi?
Demem o ki, kalbi ile dili arasındaki bağın kopuk olduğu kimseler!
İnanmışlığını ve güvenirliğini kaybeden böyle bir kimsenin başkalarının kendisine inanmasını ve saygı duymasını beklemesi nasıl mümkün olabilir?
Öyle ki söz verdiğimizde konu ne olursa olsun karşımızdaki insanı bir beklenti içine sokmuş oluruz. Yerine getirilmeyen sözler karşımızdaki insanın ümitlerinin yıkılmasına sebebiyet verir.
Özellikle sözünde ciddi olmayanlara verdikleri sözleri hatırlatıldığında domates rengine dönen yüz ifadesiyle: “Canım öyle dememe bakma”, “Öylesine demiştim”,” O an öyle demiş olabilirim” vb. pişkin pişkin cevap verirler. Böylece verdikleri sözleri küçümsediklerini ve önemsemediklerini ima edebiliyorlar.
Meseleye bir de inancımız yönünden baktığımızda durum daha da önem ve sorumluluk kazanıyor.
Verilen sözü yerine getirmek ve ahde vefa etmek de İslam açısından bir müminde bulunması gereken en önemli sıfatlardan birisidir.
Dinimizin ortaya koyduğu önemli ahlaki kurallardan birisi de verdiğimiz sözde durmaktır. Nedense günümüzde verilen sözler çok çabuk unutuluyor veya önemsenmiyor. Kadim medeniyetimizde oysaki büyüklerimiz “söz senettir” demişlerdir.
Eskiden verilen sözler hiç unutulmazdı. Rahmetli babam anlatırdı:“bir elim kanda bile olsa verdiğim sözü yerine getirmeye çalışırdım”.
Oysa günümüzde sözleri unutmamak için canlı şahitlerin ötesinde teknolojik not defterleri, cep telefonunda uyarı sistemleri gibi fırsatlar bile varken verilen sözler acaba neden tutulmuyor veya unutuluyor? Anlamış değiliz.
Yalan yere söz vermek, vaatte bulunmak, dilin bir afetidir. Söz verip yerine getirmemek, kelimenin tam anlamıyla münafıklık (ikiyüzlülük) alametidir. Bunu biz değil sözlerine itibar edilen din alimleri söylüyor.
Maalesef günümüzde, insanları kandırmak, bir ürün satmak için türlü oyunlar oynamak, işini yaptırmak için yemin etmek, yalan yere söz vermek ve sözünde durmamak sık gördüğümüz davranışlar.
Mülk evinin sahibi yüce Allah, kerim kitabımızın Maide Suresinde konuyla alakalı: “Ey iman edenler! Sözlerinizi yerine getirin.” Diye buyurmakta iken bizler neden böyle davranıyoruz ki!
Ya şu hadisi şerife ne demeli: “Allah’a ve ahiret gününe inanan kimse, mutlaka verdiği sözü yerine getirsin.” (El-Kâfi, C.2, S.364.).
Yazımızın girişinde de belirttiğimiz üzere son durağın kara toprak olduğu gerçeğini önümüze koyarak ve aklımızdan çıkarmayarak yapamayacağımız şeyleri vadetmemeli ve tutamayacağımız sözleri söylememeliyiz.
Dil, insanlara söz vermek için adeta yarışır ama nefis, çoğu zaman verilen sözü yerine getirmeye yanaşmaz. Onun için en iyisi, insan tutabileceği sözler vermelidir.
Şartlar ne olursa olsun siz siz olun tutamayacağınız/yerine getiremeyeceğiniz sözü asla vermeyin. Dili yalancı olanın kalbi doğru olmaz!