Kurban Bayramının ulvi ikliminde zirve yapan manevi duygularımız, içinde bulunduğumuz zafer haftasının yıl dönümünde de milli duygularla dolup taşıyor.
Tam 947 yıl önce “Size öyle bir vatan aldım ki ebediyyen sizin olacaktır” diyen atamız sultan Alprslan’ın Malazgirtten Anadolu’ya ayak bastığı günleri yaad ediyoruz.
Bu satırları kaleme alırken Sayın Cumhurbaşkanımız Malazgirtte canlı yayında yüce milletimizin birliğinden kardeşliğinden, üzerinde oynanan oyunlardan bahsediyor.
Yaptığımız araştırmalarda görüyoruz ki ceddimiz Sultan Alparslan, 1071’de Malazgirt Meydan Muharebesi’ne girmeden evvel bembeyaz elbiseler giydi ve; “Bu benim kefenimdir!” dedi. Yâni kendini cihan şöhretine değil, hâlis bir îman vecdiyle şehîtliğe hazırladı. Askerine, harbe girmeden önce şu veciz hitâbede bulundu:
“Ya muzaffer olur gâyeme ulaşırım; ya da şehît olarak cennete giderim. Sizlerden beni tâkip etmeyi tercih edenler, tâkip etsin. Ayrılmayı tercîh edenler, gitsinler! Burada emreden sultan ve emredilen asker yoktur. Zîrâ bugün ben de sizlerden biriyim. Sizlerle birlikte savaşan bir gâzîyim. Beni tâkip edenler ve nefislerini yüce Allâh’a adayarak şehît olanlar, cennete; sağ kalanlar gâzîliğe kavuşacaktır. Ayrılanları ise, âhirette ateş, dünyâda da rezillik beklemektedir.”
İşte bu samimi duruş ve inanış sonucu kendi ordusundan beş kat büyük Romen Diyojenin ordusunu yenmesini ve zafere ulaşmasını Allah kendisine nasip etmiştir. Bu sayede Anadolu kapıları Türklere açılmıştır.
Gelelim 26 Ağustos 1922 Büyük Taarruz yıl dönümüne…
Belirtmeliyim ki bu asil millet, tarihin her döneminde aç susuz kalarak büyük mücadeleler ve savaşlar vererek günümüze ulaşmıştır.
Zor ve ızdıraplı günlerdir. Anadolu işgal altındadır. Yunanlılar saldırıya geçmiş ilerlemektedirler. Türk askerinin bu saldırılara karşı koyması ve taarruza geçmesi gerekmektedir. Ancak sıkıntılı bir dönemdir. Hazinedeki imkanlar kısıtlıdır.
Gümüşhane Mebusu hemşerim Hasan Fehmi Ataç’ın hatıralarında Mustafa Kemal Paşa ile arasında geçen şu görüşme çok kıymetlidir. Mustafa Kemal; “Harp çıkacak, askerimiz aç kalır” dediği zaman Gümüşhane Mebusu merhum ATAÇ Mustafa Kemal’e döner ve; “Paşam, ben Türk askerini altı ay kendim bakabilirim” der. Ve Atatürk Hasan Fehmi Ataç’ı Maliye Bakanı olarak tayin eder. Ataç’ın Türk ordusuna iki teneke altını bağış ettiği tarihi bir gerçektir.
Çok başarılı bir mebus olan merhum ATAÇ, devlet gelirlerinin azlığına rağmen ordunun bütün ihtiyacını karşılama becerisi ve başarısı göstermiştir.
Öyleki ATAÇ, Doğu ve Batı cepheleri için iki ayrı ordu defterdarlığı kurarak subay maaşlarının düzenli olarak ödenmesi ve masrafların belgelendirilmesini sağlayarak bu sayede Büyük Taarruz'un finans kaynaklarını bulan, organize eden ve gerekli yerlere ulaştıran bir Maliye Bakanı olmuştur.
Ne mutlu ki böyle bir neslin torunlarıyız.
Hakkın ve hakikatın yolundan hiçbir zaman ayrılmayan ecdadımız yüz yıllardır haçlı dünyasının kendisine kurmaya çalıştığı tuzakları birlik ve beraberlik içerisinde hep boşa çıkarmıştır. En son 15 Temmuz bunun en yakın örneği dostlarım.
Batı’nın “şark meselesi” hep gündemdedir. Haçlı seferleri ile devam eden şark meselesinin asıl gayesi yüce Türk Milletini Orta Asya bozkırlarına geri göndermektir.
O nedenle tarihi seyir içerisinde bir çok badirelerden geçip günümüze ulaşan yüce Türk Milleti, ceddimiz Sultan Alparslan’dan Atamız Mustafa Kemale kadar uzanan bir büyük mücadelenin adıdır.
Allah bu kutlu mücadelede bizleri yalnız bırakmasın…