Röportaj

BİR YAZ GECESİ RÜYASI

Abone Ol

Yunanca haberci, elçi anlamındaki   “angelos” kelimesinden gelir. Başlarının üzerinde beyaz ışık hareleri ve kanatlarıyla hayal ederiz onları. Her birinin farklı auraları, diğer bir ifade ile manyetik alanları olduğuna inanılır. Ve tüm dinlerde meleklerin varlığı kabul edilir. Yaşam döngümüz içerisinde,  sevgi işaretleri gönderdikleri söylenir. Mesela; yerde bulduğumuz metal paralar, bir anda gördüğümüz tüyler, kimi zaman gökyüzüne baktığımızda melek şekline benzettiğimiz bulutlar gibi…

Bazen de insan kılığına girip, karşımıza çıktıkları olur mu?

Kalbinin şühedasında tertemiz sevgiyi, âşıkane, masumane taşımaya gayret gösteren “İyilik Hikâyeleri” söyleşilerimden tanıdığınız Nazan Naz ile birlikteyiz.

Hoş geldiniz Nazan hocam!

Gönüllü olarak, uzun zamandır zihinsel engelli bireyler ile çalışıyorsunuz. Yaklaşık beş ay önce Zehra öğretmenim ile birlikte, okulda gerçekleştirdiğiniz etkinliklerden birinde sizinle ve öğrencilerinizle birlikte, çok anlamlı duygular yaşamıştım. 8-9 Mayıs tarihlerinde ise, Eskişehir halkına yönelik bir tiyatro oyunu sergilediniz. Bu fikir nasıl doğdu hocam?

Çok kıymetli Selma hanımcım ve Değerli Dostlarım merhaba. Tam üç ay önceydi. Zihinsel engelli çocukların okuluna gidiyorum. Onlarla şarkılar söylüyoruz. Öyle bir program hazırlığı içinde falan değiliz. Amaç onların mutlu olması!

Bir gün İstanbul’daki hocamdan bir teklif aldım. “Bu çocuklarla, Shakespeare’in bir oyununu çalıştırır mısın?” dedi. Fikrine çok değer verdiğim bir insandı. Mutlaka bir bildiği vardır diye düşündüm. Ve böylece fikir doğdu.

Kraliçe Elizabeth’e armağan olarak William Shakespeare tarafından yazılan “Bir Yaz Gecesi Rüyası” oyununu seçmenizdeki neden neydi?

İstanbul’daki hocam, oyunun seçimini bana bırakmıştı. Eskişehir’e döndüğümde ilk işim, yazarın oyunlarını incelemek oldu. İlk anda gözüme çarpmıştı “Bir Yaz Gecesi Rüyası.” Evet. Bu oyun olmalıydı. Eserdeki bir cümle beni çok etkiledi.

“Soylu düşünce emeğe değer verir.” Müthiş bir cümleydi ve devam ediyordu. “Oyun hiç güzel değildi. Oyuncular repliklerini unuttular. Dekor da kötüydü. Ama onlar yüreklerini, iyi niyetlerini ortaya koydular. Bu yüzden alkışlamaya değer” diyordu yazar. İşte, bu oyunu sahneye koymalıydık!

Oyun seçimine karar verdikten sonraki süreçte nasıl bir yol izlediniz Nazan hocam?

Değerli Es Gazete Okurlarım ve Selma Hanım, önce oyunu inceledim. Her sahnenin ana fikrini çıkardım. Bu ana fikirler doğrultusunda, eseri yeni baştan yazdım.  Öyle ya, iki saat süren ve en az 20 kişilik kadrosu olan oyunu, kırk beş dakikaya indirip, maksimum 8 kişi ile sahneye koymam gerekiyordu.

Gönüllülük duygularıyla yaptıklarınız gerçekten takdire şayan, ilham verici, yol gösterici, farkındalıklarımızı arttırıcı… Yüreğinize sağlık. Öğrencilerinize bu oyunu sergilemelerine destek olmanızdaki amacınız neydi?

Ben yönetmen ya da oyuncu değilim. Bu cesareti nasıl buldum da, bu oyuna başladım. İnanın ben de bilmiyorum. Ama tek bir amacım vardı. Hayatlarında tiyatro ile tanışmamış olan bu çocukları mutlu etmek. Özgüvenlerini geliştirmek. Devlet tiyatrosunun bile sergilemeye cesaret edemediği bir oyunu, çocuklarımla deneyecektim. Çevreden gelen her türlü olumsuz sözlere rağmen başladım.

Okurlarımıza, oyunun konusundan bahseder misiniz?

Tabii ki Selma Hanım. Oyunun karmaşık bir konusu var. Aşk hikâyesi. Mitolojik olaylar da var. Periler, periler kraliçesi. Tam bir yaz gecesi rüyası!

Sonunda, sevgililer kavuşuyor. “Kalbimi gör. Hep yüzüme bakıyorsun ne olur kalbime bak. Seni seven bu kalbi fark et” diyor Helena.  

“Aslında sevdiklerimizle birlikteyiz, biz farkında değiliz” diyordu Demetrius. Lysander: “Her şey bir rüya mıydı yoksa?” derken yüzü mutlulukla gülüyordu.  “Çok güzel bir rüyaydı ama” diyordu.

Nazan hocam, oyunun tamamında kemanınızla siz de varsınız.  

Evet, çocuklarımın söyleyebileceği şarkılar buldum ve sahne geçişlerini bu şarkılarla sağladım. Hep hayal ettim. Sahnede harika bir keman sesi ve çocuklarımın dans edip, şarkı söylediğini…

Değerli hocam, zihinsel engelli bireyler ile yıllardır çalışmaktasınız. Ancak, bir tiyatro oyunu sergilemek ilk tecrübeniz. Hazırlıklar sırasında neler yaşadınız?

Hazırlıklarımız sırasında, başrol oyuncumuz okuldan ayrıldı Selma Hanım. Tabii ki zor bir duruma düştük. Yerine yeni bir arkadaşımızı yetiştirdim. Dekor, kıyafetler, afiş, müzik ve sonunda davetiyeler…

Oğlum tasarımını yaptı. Çok güzel oldu. Davetiyeyi elime aldığım zaman gözlerim yaşardı. Aman Allah’ım. Bu hale geldiğine inanamıyorum diye düşündüm. Bu fikri veren hocama gönderdim ilk davetiyemi. Daha oyun sahneye konmadan, ilk övgüyü de kendisinden aldım. Kalbime koydum, o son derece güzel sözleri.

Bu çalışmanızın en çarpıcı olayı nedir diye sorsam, ne dersiniz?

Hayatımın dersini aldığım, tokat gibi gelen cümleler…

Bir oyuncunun repliği tek cümleden ibaretti. Ve buna rağmen çok başarılıydı. Repliği fazla olan bir oyuncu ile değiştirmek istedim. Kendisine fikrini sordum. Verdiği cevap, bana ders olacaktı hayatım boyunca! Unutulmaz olacaktı!

“Hocam, bu iyi bir fikir değil, arkadaşım üzülmez mi? Onun üzülmesini, kırılmasını asla istemem. Bir cümle bile olsa, ben böyle mutluyum” dedi. Ve o anda, önünde eğilmek istedim. Bu asil düşünce alkışlanmalıydı. Her şeye bedeldi. Yine bu çocuklarım bana büyük bir ders vermiş, insanlığımı hatırlatmıştı. İyi ki varlar!

Nazan Hocam, “Bir Yaz Gecesi Rüyası” oyununuzu izleyen ve söyleşimize misafir olan herkesin, aramızda gezinen meleklerinizi hatırlayacağına yürekten inanıyorum. İyi ki varsınız!

Ayrıca;  emeği geçen ve katkı sağlayan SOMET Özel Eğitim Rehabilitasyon Merkezi’ne, Eskişehir Kent Konseyi’ne ve Uğur Böcekleri Derneği’ne teşekkür ediyorum.

Ve oyunun sonunda; birlikte söylediğimiz şarkıda olduğu gibi, tüm meleklerimizin gözlerine baka baka, onları sevdiğimizi söylemek istiyorum.

Son söz sizin, buyurun Nazan Naz hocam.

Sevgili Dostlar, Yunus’un dediği gibi “Maksat, güzeli görebilmektir. Sevmenin sırrına erebilmektir. Cihan âlem bilsin ki, en büyük ibadet sevebilmektir.” Sizlere şahsım ve biricik çocuklarım adına saygılarımı ve sevgileri iletiyorum efendim.