Baştan söyleyeyim deprem gibi bir doğal afet bile siyaset malzemesi olmuşsa buradan bir demagoji, prim elde edilmeye çalışılıyor ise siyasette enkaz altında kalmıştır.

Depreme ait siyasi tartışmaları, polemikleri dinledikten sonra içime tuhaf bir duygu yayılıyor. Geleceğimiz adına üzülüyorum. Siyaseten amaç oy kapmaksa “gözü kör olsun” böyle siyasetin demekten kendimi alamıyorum.

Siyasetçisinin/zengininin tuzu kuru elbette ama depremler maalesef “çürük” olarak nitelendirdiğimiz yapılarda yaşayan vatandaşlarımızı koparıyor hayattan. Olan garibana oluyor yine.

Çürük diyorum çünkü her meslekte olduğu gibi bina inşaatlarında da “ahlak” sorunu var. Bir önceki yazımda biraz değinmiştim.

Neresinden tutsanız elinizde kalıyor. Demir ve çimentodan çalmayı kar sayan bir zihniyet var ortada.

İçlerinde Allah korkusu olmayan bu tipler, yüzlerce, binlerce insanın günahını/ vebalini alıyorlar. Üç-beş kuruş kar etmek uğruna.

Değer mi şu üç günlük dünya menfaati için çalıp çırpmaya. Dünya senin olsa ne fayda. Gözle göremediğin bir virüs yüzünden günlerce lüks arabana binemedin. Paran pulun var ama evine hapsoldun yiyemedin. Toprağın altını hiç düşünmüyor musun aç gözlü be adam…Hani deriz ya “gözünü toprak doyursun” diye…

Be sektörde işini düzgün yapanlar proje ve şartnamelere harfiyen uyanlar başımızın tacı elbette.

Binanın ayakta kalabilmesi için en önemli taşıyıcısı sistem olan kolon ve kirişlerde 16’lık demir kullanman gerekirken tam yarısı 8’lik demir kullanan zihniyeti tanımlamada kelime bulamıyorum. Öyle ki imalatlarda hem demirin çapını hem de adedini düşürüyor bu gözü doymazlar. Ev değil mezar inşa ediyorlar meğerse.

Bu aslında ceza hukukumuzda taksirle bir insanın ölümüne sebebiyet vermek suçuna giriyor.

İzmir’de yaptıkları binalar yıkılan müteahhitleri ve fenni sorumluları yakalayıp hapse attılar. Yaptıklarının hesabını yüce adalete versinler.

Neyse…

Dikkat ediyor musunuz son günlerde Amerika seçimleri İzmir depremini unutturdu. Yatıyoruz kalkıyoruz Amerika seçimleri. Kim kazanırsa kazansın bize ne! Başkanlar değişse de Amerikan zihniyetinin hiç değişmediğini dünyayı ateşe verdiklerini yaşayarak görüyoruz.

Ama biz beka sorunumuz olan deprem gerçeğini unutmamamız gerekiyor. Biz unutsak bile deprem kendini unutturmuyor.

Düşünüyorum da deprem ülkesinde yaşayıp deprem hakkında hiç bir şey geliştirmemek tam bir akıl tutulmasıdır. Kimse demiyor size Afrika’ya gidip su kuyusu açmayın diye. Ama önce ülkedeki olası kuvvetli muhtemel deprem için önlem alın.

Yazının başlığına dönersek… Deprem anında neler yapmalıyız? Diye haklı bir soruyu soralım kendimize!

Deprem anında bizi yaşama bağlayacak olan “hayat üçgeni”.  En son depremde sağ olarak kurtarılanlarda bu gerçeği bir kez daha gördük.

Görüyoruz ki saatler sonra depremzedeler, arama kurtarma ekipleri tarafından enkazda bulunan boşluklardan canlı olarak çıkarılabiliyorlar. İşte hayatta kalmak için yeterli büyüklükteki bu boşluklara “hayat üçgeni” deniyor.

Deprem sırasında doğru bir şekilde korunmak ve doğru pozisyonları almak, ölüm ve yaralanmaları önlemek açısından hayati önem taşıyor bu üçgen.

Gönül ister ki deprem anında yapılması gereken doğru davranışlar kamu spotları ile tüm televizyonlarda anlatılsa. Depreme karşı ihtiyaç olan bilinç oluşturulabilse.

Deprem, ülkemizde maalesef yemek programları,yarışmalar,diziler,evlendirme programlarının reklamı kadar gündem olmuyor televizyonlarda.

Evet…

“Depremde doğru pozisyonu almak” bireylerin devrilen eşyalar veya uçuşan cisimlerden korunacak ve yaralanma veya ölümü engelleyecek konumda bulunması anlamına geliyor.

Evet şiddetli bir depremde bizleri yaşama bağlayan hayat üçgenini nasıl oluşturmalıyız?

Baştan söyleyelim ev yâda iş yerinizde sabitlenmemiş dolap, raf, pencere vb. eşyalardan uzak durmalıyız.

Varsa sağlam sandalyelerle desteklenmiş masa altına veya dolgun ve hacimli koltuk, kanepe, içi dolu sandık gibi koruma sağlayabilecek eşya yanına çömelerek hayat üçgeni oluşturulmalıdır.

Baş iki el arasına alınarak veya bir koruyucu (yastık, kitap vb) malzeme ile korunmalıdır. Sarsıntı geçene kadar bu pozisyonda beklenmelidir.

Güvenli bir yer bulup, diz üstü ÇÖK, Başını ve enseni koruyacak şekilde KAPAN, Düşmemek için sabit bir yere TUTUN.

Deprem anında dikkat etmemiz gerek önemli hususlar ise şunlar.

Merdivenlere ya da çıkışlara doğru koşulmamalıdır.

Balkona çıkılmamalıdır.

Balkonlardan ya da pencerelerden aşağıya atlanmamalıdır.

Kesinlikle asansör kullanılmamalıdır.

Telefonlar acil durum ve yangınları bildirmek dışında kullanılmamalıdır.

Kibrit, çakmak yakılmamalı, elektrik düğmelerine dokunulmamalıdır.

Tekerlekli sandalyede isek tekerlekler kilitlenerek baş ve boyun korumaya alınmalıdır.

Mutfak, imalathane, laboratuvar gibi iş aletlerinin bulunduğu yerlerde; ocak, fırın ve bu gibi cihazlar kapatılmalı, dökülebilecek malzeme ve maddelerden uzaklaşılmalıdır.

Sarsıntı geçtikten sonra elektrik, gaz ve su vanalarını kapatılmalı, soba ve ısıtıcılar söndürülmelidir.

Diğer güvenlik önlemleri alınarak gerekli olan eşya ve malzemeler alınarak bina daha önce tespit edilen yoldan derhal terk edilip toplanma bölgesine gidilmelidir.

Okulda sınıfta ya da büroda ise sağlam sıra, masa altlarında veya yanında; koridorda ise duvarın yanına hayat üçgeni oluşturacak şekilde ÇÖK-KAPAN-TUTUN hareketi ile baş ve boyun korunmalıdır.

Sevgili okurlarım, netice olarak deprem anında hayat kurtaran en önemli davranış yaşam üçgeni oluşturmaktır. O yüzden şimdiden olası depremde evinizde ya da çalıştığınız yerde yaşam üçgeni oluşturabileceğiniz yerleri belirleyin.

Evinizde bulunan her odada bir senaryonuz olsun ve deprem olduğu anda panik olmadan belirlediğiniz yerde sizi kurtaracak olan yaşam üçgenini oluşturun.

Ortalama 1,5 yılda bir deprem meydana geliyor ülkemizde. O halde depreme bakış açımız; “Bir insanın kurtulması insanlığın kurtulması” ile eşdeğerdir efendim.