Gerçeğin peşinde koşarken yokluğun pençesinde kıvranan gazeteciler, zorlu bir sınavdan geçiyor. 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü; kutlamaktan çok, acı bir ironiye dönüştü. Bu özel gün, gazetecilik mesleğinin ağır yükünü omuzlayan emekçilerin, susturulmaya, görünmez kılınmaya ve değersizleştirilmeye çalışıldığını bir kez daha gözler önüne seriyor. Sözde ‘Çalışan Gazeteciler Günü’nde, gerçekten çalışan, nefes alan ve sesini duyurabilen gazetecilerden bahsedebiliyor muyuz? Yoksa bir zamanların gür sesi, bugünlerde kısık bir fısıltıya mı dönüştü?
Bugün, Eskişehir’de ve ülkemizin dört bir yanında gazetecilerin içinde bulunduğu zorlu durumu görmezden gelemeyiz. Halkın sesi ve gözü olan gazeteciler, maalesef kendi çığlıklarını duyuramıyor. Bu çığlık, en çok da basın emekçilerine sahip çıkmaları gereken halk tarafından duymazdan geliniyor. Halkın kulakları tıkalı, kurumların gözleri kör olmasına rağmen hayatın ise elleri çok sert, her geçen gün boğuyor basın emekçilerini.
Yazılı Basının Durumu
Eskişehir Valiliği’nin hazırladığı “Cumhuriyetin 100. Yılında Eskişehir” kitabında yer alan istatistiklere göre, Eskişehir’deki 8 yerel gazetenin toplam günlük tirajı sadece 2.000 adet civarında. Bu rakam, halkın yerel gazetelere sırtını dönmüş olduğunu acı bir şekilde gözler önüne seriyor. Gazeteler, kamuoyu oluşturma işlevini yerine getirmek bir yana, propaganda araçları olarak görülüyor. Halkın güvenini yitirmiş yerel basın, her geçen gün daha da kan kaybediyor.
Ancak bu durum yalnızca halkın ilgisizliğiyle açıklanamaz. Patronların yayın politikasıyla doğru orantılı. İçerik eksikliği, özgünlükten yoksun haberler, yerel yönetimlerin kontrolünde bir yayın politikası... Hepsi, yerel basının kendi kuyusunu kazmasına neden oluyor. Çalışan gazeteciler, kalifiye eleman eksikliği yüzünden daha fazla çalışıp ve ekonomik sıkıntılarla boğuşurken; bazı patronların, gazeteyi "zorla ayakta tutuyoruz" söylemleri eşliğinde lüks arabalarına binmesi de cabası.
Gazetecinin Sessiz Çığlığı
Bir haberi okumak sadece birkaç dakika sürer. Ancak bu haberin ortaya çıkması, gazetecilerin saatlerini, hatta günlerini alır. Yoğun çalışma temposu, çoğu zaman yıllık izinlerden feragat etme ve hastalıkta bile çalışmaya devam etme anlamına gelir. Sabit bir mesai saati kavramı yoktur. Sabahın erken saatlerinden gece yarısına kadar süren bir çalışma temposu, gazetecilerin hayatlarının büyük bir bölümünü kapsar. Buna rağmen, maaşlar genellikle geç ödenir ve yetersizdir. İzin hakları çoğu zaman gasp edilir, ek mesai ücretleri ödenmez.
Bir gazeteci arkadaşım bu durumu şöyle özetliyor: "Maaşı artırmak için konuşmaya bile çekiniyoruz. Çünkü sürekli olarak gazetenin maddi zorluklar içinde olduğu söyleniyor. Oysa işin tüm yükünü biz taşırken, patronlar lüks bir yaşam sürüyor. Yıllık izin kullanmak veya hastalıkta dinlenmek lüks gibi geliyor. Ekonomik sıkıntılar, hem işimize hem de özel hayatımıza olumsuz yansıyor. Bıraksam ne yapacağım ki? Çalışmak zorundayım. Haber üretmek artık bir hayatta kalma mücadelesi haline geldi.”
Tükenen Gazeteciler, Tükenen Haberler
Basın çalışanları artık kendi haklarından vazgeçmek zorunda kalıyor. Mesleğin, sendikalaşma ve denetim eksikliği sebebiyle patronların insafına bırakılmış olması, gazetecilerin mesleki üretkenliğini yok ediyor. Özgün içerik üretecek zamanı ve imkânı bulamayan muhabirler, ajans haberlerini ya da resmi bültenleri gazete sayfalarına taşımaktan öteye geçemiyor.
Gazetecilik, saygın bir meslek olmasına rağmen, artık gençler için bir hayal değil, hızla terk edilen bir kariyer seçeneği haline gelmiş durumda. Sürekli değişen personel ve idealist gençlerin hayal kırıklıkları, mesleği giderek daha da niteliksizleştiyor.
Halkın Sahip Çıkmadığı Meslek
En acısı ise gazetecilerin halk tarafından sahiplenilmemesi. Gazeteciler, her gün halkın haklarını savunurken, kendi haklarını bile bilmez hale geliyor. Bu durum, toplumun sessiz kalmayı tercih ettiği, adeta kaderine terk ettiği bir meslek grubunu ortaya çıkarıyor.
Bu Çalışan Gazeteciler Günü’nde, kutlanacak bir şey yok. Ama unutmamalıyız ki gazeteciler olmadan halkın sesi yok olur. Gazetecilerin sesi her geçen gün yok oluyor. Bu sesi duymak ve sahip çıkmak, yalnızca gazetecilerin değil, toplumun da sorumluluğudur.
Sessiz kalmayın. Gazetecilerin sesini duyun. Çünkü onların sesi, sizin sesinizdir!