İnternet, Sosyal Medya, akıllı telefonlar, uydular, çağın iletişim araçları. Kullandığımız bu dijital teknolojiler gerçekten bir iletişim aracı mı? Peki teknolojinin amacı “insan” olduğuna göre, insan da sosyal bir varlık olduğuna göre, teknoloji insanlar arası sosyal iletişime gerçekten yardımcı oluyor mu?
Bilimsel olarak “İletişim, iletilen bilginin hem gönderici hem de alıcı tarafından anlaşıldığı ortamda bilginin bir göndericiden bir alıcıya aktarılma sürecidir. Organizmaların çeşitli yöntemlerle bilgi alışverişi yapmalarına olanak tanıyan bir süreçtir” diye tarif ediliyor. Bu bir tarif.
Ancak burada bilgiden bahsediyor. Peki Sosyal İletişim dediğimiz insanlar arası ilişkilerin tarifi böyle mi? Bence değil... Bilgiye ulaşma aracı olması da ayrıca tartışılır. Ama ben insan ilişkileri açısından irdelemek istiyorum… Sosyal iletişim platformları, Facebook, Twitter, İnstagram vs. insanlar arası ilişki biçimlerini ne kadar karşılayabiliyor?
Başka. Mesela epeydir görüşmediğiniz yakınınızla yaptığınız birkaç güzel sözle bezenmiş bir yazışmadan sonra genelde onu görmek ve beraber olmak ihtiyacınız kalmıyor. Sanal bir iletişim biçimi... Özlemek daha güzel bir duygu sanki?
Bu iletişim araçları aynı ortamda bulunan insanlar arasındaki iletişimi de yok ediyor. Üç arkadaş yan yana geliyor (hatta sevgililer) ama konuşmuyorlar, sürekli yazıyorlar. Bir restoranda şahit olmuştum, bir karı, bir koca, bir çocuk aynı masadalar. Siparişlerini verdiler ve yemek boyu dahil sürekli telefonlarıyla yazıştılar veya oynadılar. Tek kelime konuşmadılar. Bunun gibi bir sürü örnek görebilirsiniz her gün. Burada sizce hangi iletişim biçimi var? Öyle şeylerle karşılaşıyoruz ki , günlük hayatında hiç de öyle olmayan biri ağıza alınmaz küfürlerle arzı endam ediyor... Bu bir sosyopati. Hastalık. Çürüme belirtisi. Toplum yaşamına uyum sağlayamamış ve bastırılmış duygularla bezeli insan beyni bir makinenin karşısında bambaşka bir kişilikle karşımıza çıkıyor.
İletişim, duyguların, düşüncelerin, bilgi ve becerilerin aktarılma sürecidir. İletişim, insanlığın keşfettiği her türlü yolla, başkalarına, duygu, düşünce ya da bilgilerini aktarması, bilgi vermesi, haberleşmesidir.
İletişimin iki düzeyi vardır. Olayların algılandığı, yorumlanıp anlamlandırıldığı bireylerin öznel iç dünyaları (İzafi, sübjektif, göreli, göreceli) ve bireylerin o durumda göstermek veya söylemek istediği mesajlardan oluşan sosyal dış dünyaları. Bu tarifin en sağlıklısı yüz yüze olan biçimidir.
Kim ne derse desin, teknoloji zirve yapsa da insan iletişiminin tek yolu vardır. Dokunmak.
Evet iletişimin en güzel biçimi dokunmaktır. Beş duyu organınızın en az birkaç tanesine hitap edebilmeli. Bir araba bile alırken şöyle bir binip direksiyon veya herhangi bir fonksiyonuna dokunursunuz. Bu bir iletişim biçimidir. İnsanların el sıkışması, birbirine dokunması, öpüşmesi, doyurucu bir iletişim biçimidir. Sarılmak da öyle... Beden dili etkili bir iletişim biçimidir. Mimikler, göz teması iletişimin temel öğeleridir. Bana göre bunlar olmadığı zaman adı “Sosyal İletişim” olmuyor.
İşin gerçeği ve vardığımız sonuç şu;
Küresel ekonomi sitemi insanın bu şekilde etrafı ile ilgisizleşme konusunu dert etmiyor. Çünkü onun için önemli olan husus iletişim biçimlerinin teknolojik olarak hız kazanması, insanların mutluluğu için değil paranın daha hızlı el değiştirmesi ve daha hızlı büyümesidir. Para ve sermaye insan vücudunun ve ruhunun bu zaman ve mekan tanımayan hıza ayak uydurmasını istiyor, çalışan insanları köleleştirip ruh hastası yapıyor. Daha çok iş, daha çok sorumluluk, daha yüksek çıta. İnsanlardan istediği bu. Dışa dönük olarak bir günde yüzlerce insanla görmeden dokunmadan konuşuyor, güya iletişimde bulunuyorsunuz ama içsel olarak giderek yalnızlaşıyorsunuz. O nedenle sadece ülkemizde değil tüm dünyada antidepresan kullanımı son hızla artıyor. Psikolojik bozukluklar gittikçe artıyor.
İnsanoğlu kalabalıklar içinde yalnızlığa mahkum ediliyor. Ve teknoloji dediğimiz bu olgu bizi belki de yok olmaya doğru götürüyor.