Liyakat nedir:
1.
layık olma, yaraşma, yaraşırlık, uygunluk.
2.
yeterlilik, yetenek.
Ülke gündeminde son iki gün iki tane kendini bilmezin yaptığı icraatlar epey konuşuldu, tartışıldı, yazıldı, çizildi.
Birisi adının başında unvan bulunan sıkıntılı bir tip olduğu her halinden belli üniversite camiasından bir kendini bilmez.
Diğeri arkasına bir gücü aldığı görsellerle sabit ve bu sayede başhekim olmuş bir sağlıkçı.
Konular irdelediğinde liyakat dışı durumların geldiği noktada kralın çıplaklığı yada mızrağın çuvala sığmadığının aleni göstergesi olan bu olaylar yalnızca birer gün arayla gündeme gelen olumsuzluklar.
Memleket olarak bununla ilgili geriye dönüp baktığımızda, daha neler yaşamadık.
Meramımızla ilgili geriye gidip 15 Temmuz 2015 tarihinde dursak yeterli olur.
Hep söylüyoruz, Liyakat, liyakat, liyakat.
Bunu söylerken liyakatın devamı haktır, hukuktur, adalettir, vicdandır, mutluluktur, iş barışıdır, iş huzurudur diyoruz.
Liyakatın bozulduğu an ve sonrasında sıraladığım hiçbir olgu, hiçbir değer kalmaz, değerler yerle yeksan olur ve vebal sorumlularının elinde kalıverir.
Bu başlıkta memleket genelinde yaşananları gördüğümüzde şehrimiz bu anlamda farklımı diye düşündüm.
Başlarken şuna özellikle değineyim güzel vatanımızın neresinde doğduysa, ailesi nerede yaşıyorsa, sosyal bağın nereyle varsa, bu şehirde yaşayan ve bu şehre hizmet eden, bu şehirde geleceğini planlayan her birey başımızın üzerindedir.
Benim düşüncemde bu şehrin ununu yiyen, suyunu içen herkes sorgusuz bu şehirlidir, bu şehrin çocuğudur.
Bu noktada size bir soru ve tespitlerimi ileterek başlamak istiyorum.
Mesela Eskişehirli 27 yaşında bir delikanlı başka bir şehirde önce önemli bir kuruma atanır ardından başka bir kuruma daire başkanı yapılır, devamında canı isteyince tekrar geldiği yere dönebilir mi?
Bilemem ama o şehirde bırakın daire başkanı olmayı bir Eskişehirli böyle bir şey istesin bakkaldan ekmek bile vermezler.
Sebebi tercih öncelikleri mutlaka kendi şehrinden yetişenler, yaşayanlar olacaktır.
Yine komşu bir ilde bir kurumda beceriksizliğiyle nam salmış bir yönetici üstelik o kurumun başka kurumlara personel göndermeme ilkesi olmasına rağmen, aman gitsin diye ilke kaldırılarak tepeden hülle yoluyla gelip bu şehirde bir kurumun en can alıcı teknik bir birimine üst yönetici olabilir mi? Bizim şehrimizde olur.
Yine başka bir şehirden bir genç ne hikmetse paraşüt takılarak bu şehirde yine bir kurumun üzerine bırakılınca doğrudan bir üst yöneticilik koltuğunu o kadar yukarıdan doğrudan bulabilir mi? Bizim şehrimizde bulabiliyor.
Yine bir yönetici adı değişik iddialarla defalarca afişe olmuş vaziyette talimatlarına uymayan yaptıklarını aleni dillendiren bir kamu çalışanını odasındaki işçiye verdiği talimatla darp ettirebilir mi? Bu şehirde olur.
Verdiğim örnekler inanın sayfaları dolduracak kadar artırılabilir yazdıklarım ilk anda aklıma gelenler ya da yaşadığım, gördüğüm bildiklerim.
Biliyorum ki bahsettiğim makam ve mevkiler insanımıza hizmette gerçek hak sahibi olanlara verilmiş olsa liyakata, hakka, hukuka uyulsa bir şeyler daha güzel olacak, insanlar daha mutlu olacak.
Ancak maalesef görünen, görünmeyen bir güç buna izin vermiyor.
Liyakatın bittiği yerde devlet zora giriyor, millet bedel ödüyor.
Bunu yaşamadık mı, görmedik mi?
Maalesef şehrimizden muataplık anlamında sorumlu olanlar bu şehre, bu şehrin insanlarına reva görülen bu haksızlıkları, hor görmeleri, hak gasplarını ya duymuyorlar, görmüyorlar ya da görmezden geliyorlar.
Vatanını seven milletine aşık, bu şehirde yaşamaktan mutlu ve umudu olan insanlarımızın beklentisi yalnızca ve yalnızca liyakat, hak, hukuk, huzur.
Dahası yok siz oradan getirin, buradan getirin, peki bizim insanımızın gönül kırgınlığının, ezilmesinin, ötelenmesinin, sorumluluğunu kim alacak, insanımız derdini kime anlatacak…
Bu şehirde nitelikli bir kurumda 70 ünvanlı aynı kriterde çalışan olup bu şehirde mukim görev verilecek insan varken başka bir şehirden birini bu insanların üstüne getirilmesinin izahını bana biri lütfen yapsın.
Bu noktada şunu söyleyeyim.
Bunun hesabını yapacak müsebbiplerin (+1, -1000 )Formülünden haberi olmadıkları ya da işlerine gelmediği alenidir.
Bir şekilde, bir sebepten dolayı liyakat ve vicdan dışı 1 kişiyi mutlu ederken mağdur ve mazlum yuvarlamasıyla 1000 kişinin tepkisini çekip, ahını alarak bunun şehirde yayıldığında oluşacak olumsuz havayı eğer bir muhatap olması gereken bilmiyorsa ya sorumluluğundan vaz geçsin, ya da yaptığı görevi bıraksın derim.
Eğer bilip ses çıkarmıyorsa önce kul hakkına ortak oluyordur, devamında ise bu şehir insanının vicdanına öyle bir ismi kazınır ki bunu sorumluluk süreci bittikten sonra her bakışta hisseder, görür ve o duyguyla bu şehir insanının yüzüne nasıl bakar, düşünülmeli derim.
Yaşananları gördükçe, tespit ettikçe diyorum ki bu şehir gerçekten bahsettiğim anlamda boşluktadır.
Klasik siyaset çekişmesi birilerinin çok güzel işine gelmekte, meydan boş olunca at oynatmak epey bir süredir serbest vaziyettedir.
Nasılsa kılıfta hazır işini göreceklerini Eskişehir de bu işi yapacak nitelikte bizden kimse yok kılıfına soktuklarını da çok iyi biliyorum.
Aksini iddia eden varsa buyurun ben burada isimlerini yazmadıklarımı, kurumları, unvanları söylemeye hazırım.
Ama bana bunun cevabı verilecek.
Ben bu şehrin öz be öz çocuğuyum, bu soruyu sormak hakkım.
İnsanımın hakkının gasp edilmesini liyakatın çatır, çatır çiğnendiğini, mağduriyetini gördüğüm için, kalbinin kırıldığını hissettiğim için, umutlarının yok olduğunu bildiğim için bunları söylüyorum.
Sonuç; bilemem belki sitemim bir yerlere ulaşır ama şu kesin, olanlar, yapanlar, yapılanlar hafızamızda yerini almıştır.
Bu günlerde bir yerlerde belki birileri bizi dinlemek, bizden bir şeyler öğrenmek ister.
İşte duygularımızın berraklığı olanları iletir, daha bir muhataplarına.