İnsan, tarihin her çağında ve her çoğrafya da, önceleri söylüyerek, yazının bulunmasından sonra da yazıyla şiir yazılmıştır. Öyle ki; insan duygular ve düşler arasında yaşar. Sever, coşar, acılar çeker, gurbete düşer, hasret çeker, bunları hep şiirle dillendirir. Onun için şiir yüreğin sesidir denilir. Kimisi şarkı, türkü olur. Kimisi kitap olur, dergi sayfalarında yer alır. Kimisi de yazanın defterininde kalır, doğamaz, yaşama katılamaz. Şiir okurken, dinlerken kendimizi buluruz. Bam telimize dokunur. Yüreğimiz büyür. İşte yaşamak o dur. Şiir en çok da aşk için yazılmıştır. Aşkı yaşamamışız var mı? Çünkü Ataol Behramoğlu’nun dediği gibi “Aşk iki kişiliktir” Kimi köşe buçak kaçarak yaşar, kimi gizli gizli kendi ile baş başa. Olsun, Cemal Süreya da “Aşk insanın gizli yanıdır” der ama şiirde aşkı dillendirmek gizliliği ortadan kaldırır. Onun için; Şiir daha çok aşk içindir ve “sevginin dilidir” denilmiştir.
En eski şiir, Sümer dilinde, pişmiş toprak tabletlere çivi yazısı ile MÖ 2 binlerde yazılmış. Bunlardan birinde ; “Damadım, kalbimin sevgilisi” diye başlıyor. Bir başka tabletteki şiirde başka bir kadın şair; “Hayatım alevler içersindeyim” diye yazmış. 6. yüzyılda Anadolu’da yaşamış , Egeli kadın şair Sappho’da şiirinde; “Aşkın payı var güneşin parıltısında” demiş.
Osmanlı döneminde, Divan şiirinde gül-bülbül üzerinden yazmışlar aşkı erkek şairler. Osmanlı’da Kastamonulu kadın şair Mihri Hatun ise; “Sevgili güzelliğime hayran ol, aşkıma daima ağla” diye yazmış. Bir başka Osmanlı dönemi kadın şairi de “Korkmuyorum ne karanlıktan ne de zorluktan” diye aşkını anlatmada çekinmediğini dillendirmiş.
Bizde aşk şiiri halk şiirimize öteden beri var. Karacaoğlan, Köroğlu nice halk şairimiz aşk şiirlerinin en güzel örneklerini vermiştir. Aşık Veysel “Güzelliğin on para etmez bu bendeki aşk olmasa” demiş. Neşet Ertaş da “Datlı dillim güler yüzlüm ey ceylan gözlüm / Gönlüm hep seni arıyor neredesin sen” diyor. Örneğin Yunus Emre’nin de “Kulağı küpeli güzele” diye şiiri var. En güzel aşk şiirleri yazmış büyük usta şair Nazım Hikmet: “Tahir olmak da ayıp değil, Zühre olmak da; / Hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil / Bütün iş Tahir'le Zühre olabilmekte,” demiş…
1940 kuşağı şairlerimiz Toplumcu gerçekcilik anlayışında şiirler yazarken şairlerin aşk şiirlerinden uzaklaştığını gören ünlü eleştirmenimiz Nurullah Ataç tepki göstererek bir yazısında “Aşk şiirini yüzyıllar boyu batılılar da, doğulular da söylemiş, yazmış. Şairlerimiz eskilere uysunlar bizi aşk şiirlerinden yoksun koymasınlar, biraz da aşk şiiri yazsınlar” diye yazmış ve aşk şiirinin önemini anlatmış. Neruda da “Şair yaşamın her yanına, insanın hallerine şiir yazmalıdır. Toplum kadar aşkla da ilgilenilmelidir” diyerek Nurullah Ataç’ı doğrulamış.
Oktay Rıfat “Aşk şiirleri yazılmasaydı, insan bir şey kaybetmezdi ama sevmeyi bilemezdi...
Aşk her yaşta, herkesin bam telidir…