“Bir bayrama daha eriştik, nice bayramlar olsun. Bayramınızı kutluyorum.” Eski usta kalemler böyle başlardı bayram günü çıkan Bayram gazetelerindeki yazılarına. Aynı duygularla okurlarımın Ramazan Bayramını kutluyorum.
Bayramlar, ister dini, isterse ulusal olsun, toplumların kaynaştığı, ortak duyguların paylaşıldığı, hep beraber coşkuyla birbirine sevgiyle, samimiyetle yaklaştığı günlerdir. Toplumda bağların güçlendiğini, adet ve gelenekleri de öğrettiği günlerdir. Onun için bayramlar bayramdır ve bayram gibi yaşanmalıdır.
Bugün bayramlar coşkusunu yitirdi diye düşünenler var. Öyle düşünmeye gerek yok. Bayramı bayram gibi yaşayanlar var. Ben de öyle yaşayayım, denilirse yaşanır. Herkes bayramı tatil olarak görüyor artık, diyen de var. Onlar bağlamların işlevini anlamayanlardır. Onlar da tatilini yapsın…
Sorun ne? Sorun toplumun geleneklerinden kopması. Nedeni basit; Önce ülkenin insan yetiştirme politikasının olmayışıdır. Her toplumun kendi kültürü vardır ve bu kültürünü ne kadar modernleşirse modernleşsin kültürünü geleneklerini koruyarak geliştirirler. Bu toplumun milli duygularına sahiplenmesi ile olasıdır. Bu da insanın yaşadığı ülkesine hayranlığı, tutkusu ve tanıması ile olasıdır.
İşte, okullardaki öğrencilerin ant içmeleri, yerli malı haftası kutlaması, değerlerinin tanıtılması ve hayranlık duygularının beslenmesi, bunun için boşuna değildir.
Gerek ev ziyaretlerinde, gerekse televizyon kanallarındaki eski bayramların anlatılması boş yere konuşmalar diye algılanmaması gerekir. Gelenekler, görenekler anlatı yoluyla güzelleşir ve kuşaktan kuşağa aktarılır. Gelenekler ancak böyle yaşatılır.
Bayramların bir yönü de sevinme getirmesi idi. Çocuklara yeni giysiler alınması, el öpme parası verirmesi bunun bir parçasıydı. Öbür parçası da ziyaretler. Şu da geldi, bu da geldi denilmesi sevindiren bir olgu idi.
“İdi” diyorum. Bilhassa ziyaretler sürdürürmeli. İnsanları, aileleri en sevindiren yönü de budur. Hele yaşlanmış, ya da yalnız yaşayan birini sevindirmek. “Duasını almak” denilir di ona. İnsan sevindirirken mutlu olur ki, bu hazzın da tarifi yoktur.
Bir de, “Dargınlığı, küslüğü bitirme günü” derlerdi bayramlar için. İkna etmek için “Hadi gidiver de bitsin, şu kırgınlık!” denirdi. “Gidene niçin geldin. Gelene niçin geldin” demeden biterdi ve bir rahatlama yaşanırdı “kanlı katil değildik” diyerek sevinerek bir son nokta konulurdu dalgınlığa, küslüğe…
Onun için bayramlar bayram gibi yaşanırdı. Üşenen, katı kişilikle, kincilikle bayramlar yaşanmaz. Onun için bayramları kaçma olarak görünüyor. Onun için bayram tatillerini uzatmayı uygun bulmuyorum. “Memlekete gidenimiz, büyüklerimizin elini öpmeye gidiyoruz” diyeni de var ama bayramlara üç gün, dört gün denilirken bütün yönleri düşünülmüş. Kimseye ne az geliyor, ne de çok…
Bayramların bir yerinde de “Bayram Yerleri” vardır. Çocuklara, gençlere bayramın coşkusunu, eğlenmesini yaşatmak için olmazsa olmazı idi. El öpme paraları harçanmalıydı…
Bayramları bayram gibi yaşarsak bayram olur. Bayramlarda huzur, mutluluk, sevinç yaşanır…
Nice güzel bayramlar diliyorum.