Yıllar öncesiydi… Siyasetçilerin seçim dönemlerinde vatandaşın taleplerini sigara paketlerinin üzerine not ettiği günlerde; sohbet sırasında merhum milletvekillerinden birisi çok samimi bir itirafta bulunarak siyasi vaatler konusunda şöyle bir ifade kullanmıştı: “Siyasetçi evet derse belki, belki derse hayır anlayın!”

 O zamanlar pek önemsemediğimiz bu ifadenin aslında çok da önemli bir itiraf olduğunu insan yaşı ilerledikçe daha iyi anlıyor. Örneğin Eskişehir’in bir yol sorunu var. Yolumuz hiç yok değil elbette… Ancak çağın gerektirdiği ihtiyaçlardan kaynaklanan yol sorunu için yıllardır arada bir ses yükseltilir sonra konu ile ilgilenmesi gerekenler hemen çıkıp “yapılacak, edilecek…”ile biten cümleler kurarlar. Hele bu tür konular seçim dönemlerine denk gelirse birkaç kepçe, birkaç kamyon, bir miktar malzeme ile şantiyeler kurulur fotoğraflar çektirilip kamuoyuna servis edilerek “ilk kazma vuruldu, çalışmalar başladı” türünden açıklamalar yapılır… “Seçimler biter şantiye gider!” ta ki yeni bir seçim dönemine kadar… Peki,  bir daha “yol sorunu olduğu ne zaman tekrar gündeme gelir?” diye mi soruyorsunuz…

Çevre yolunda, “ölüm yolu” denilen Alpu yolunda, Eskişehir- Seyitgazi yolunda kaza olur, yol sorunu tekrar hatırlanır… Açıklamalar, “cekler, caklar…” Yeter mi? Yetmez… Noktayı şöyle koyarlar, “Ömür biter yol bitmez!”

+++

Alpu Ovası’nı savunmanın tam da zamanı…

Malum Rusya- Ukrayna’ya saldırdı… Yeryüzünde hiçbir savaş savaşı çıkaranları değil, sivilleri ve özellikle de kadınları, çocukları vurur… Filler tepişir, çimler ezilir… Yani faturayı toplumların en alt kesimleri öder… Nasıl mı? Anlamak istiyorsanız yağ, un, şeker tartışmalarına bakın yeter…

Çok değil bundan30-40 yıl önce gıda bakımından kendi kendine yeten dünyanın 7 ülkesinden biri olan güzel ülkemizin güzel insanlarının bugün ihtiyacının bir bölümü özelliklede temel gıdada ithalatla karşılanıyor. Kaç kalem ithalat ürünü vardır bilmem. Ancak buğday, arpa, bakliyat ve ay çiçeği gibi ithalat ürünlerinin hem döviz, hem küresel salgın, hem de savaş sebebiyle fiyatları arttığı gerekçesiyle hepimizin bütçesini derinden sarsar hale geldiyse, marketlerde kuyruklar oluşmaya başladıysa sabit gelirli kesimlerin endişelenmesinden doğal bir şey olabilir mi?

Tam bu noktada aklımıza Alpu Ovası geldi…İç Anadolu’nun ülkemizin tahıl ambarı olduğu ve tahıl ambarının çok önemli bir bölümünün de Alpu Ovası olarak bilindiği gerçeğini hatırlama zamanı… Malum Alpu Ovası ile ilgili olarak önce kömürlü termik santral yapılması uzun süre gündemin birinci sırasında yer almıştı. Ardından Alpu Ovası üzerine kurulması planlanan URAYSİM projesi üzerinden bir dizi tartışma sürüp gidiyor…

+++

Karşı olmak gerekmez, çözüm de üretilmeli…

Ne enerji kaynakları, ne de temel gıda üretimi, ne de sanayi yatırımları birbiri üzerinden değerlendirilemez… Bugün enerji kaynakları konusunda dışa bağımlılığımız açık. Öğreniyoruz ki yaşanan olumsuzluklar ve yanlış politikalar sebebiyle tahıl ve bakliyat, ayçiçeği gibi temel gıdada üretimde yaşanan sıkıntılar ve sorunu ithalatla çözme çabaları…

 Aslında yapılması gereken sağlıklı bir tartışmadır. Neyin nereye yapılması gerektiğini sağlıklı bir zeminde tartışarak sonuca varabiliriz… Ne “çatlasalar da, patlasalar da!” diyerek, ne de “istemezük” diye haykırarak sorunlarımızı çözemeyiz… Çözümün yolu belli ama öylesine ayrıştık ki, çözümün ya da sorunlar karşısında teklifin “hangi mahalleden geldiğine” bakıyoruz ve tavrımızı öyle belirliyoruz.. Bu çerçevede ne Alpu Ovası gibi ülkenin tahıl ambarlarından birisinden, ne yerli ve milli enerji kaynaklarımızdan, ne de çağdaş medeniyetin olmazsa olmazı sanayileşme mücadelesinden vazgeçmek zorundayız. Bir kere bunun farkına varabilsek!..