Yıl 1910…
Fransızlar yeni buluşları olan uçağı tanıtmak için, tüm uluslardan katılımcıları davet ederler. Dönemin Osmanlı hükümetine de haber gönderilir…
İcatlara aşırı meraklı olan Ali Rıza Paşa düşünülür ve saraya çağrılır…
Kendisine konu anlatılır. Davetiyenin iki kişilik olduğu, seçeceği kişi ile birlikte, Fransa’da Osmanlıyı temsil etmesi istenir. Ali Rıza Paşa, içinden “bu uçağı biz yapmalı idik” diye hayıflanırken, “bir delikanlı var, onu götüreyim” der.
Ve Paris’e gelirler. Buluşun sergileneceği alan mahşer yeri gibi kalabalıktır. Az sonra pilot gelir, hazırlıklarını yapar ve havalanır. Parendeler, manevralar, taklalar sonrası, müthiş alkışlar arasında pilot uçağı indirir ve der ki: “Cesareti olan bir kişi istiyorum, gökyüzünde bana eşlik edecek”. Bizim delikanlı hemen atılır, “ben”. Koşan delikanlının arkasından Ali Rıza Paşa zor yetişir. Ve kolundan tutar, “bırak başkası binsin, sen binme”. Delikanlı öfke ile “neden” derken, bir başkası binmiş ve havalanmıştır bile uçak! Manevralar başlar. Bir anda, o da ne? Uçak alev topuna döner ve hızla düşmeye başlar, kalabalığın gözleri önünde yere çakılır! 2 ölü. Delikanlı paşaya hayretler için bakar. Paşa mağrur, diğer taraftan mutlu, bir insanı kurtardığı için…
Sonradan anlaşılacak ki, kurtardığı aslında bir insan değil, bir Ulustu.
Çünkü delikanlı, Mustafa Kemal Atatürk’tü!
Uğur Böcekleri Derneği’nin, Türkiye genelinde gönüllü olarak devam eden “Kendi Hayatının Lideri Ol” seminerinden, Yurt Sevgisi başlığı altında anlatılan, gerçek bir hikâye ile başladık sohbetimize…
Gazi Mustafa Kemal’in hayatı, kâh duyduğumuz kâh duymadığımız pek çok olayla dolu! Ancak; ilkokuldan itibaren ne kadarını okuyoruz, öğreniyoruz. Yaklaşık 5-6 sene önce idi. İlkokul öğretmeni arkadaşım ile kahve içip, sohbet ederken, “Atatürk 1881 yılında Selanik’te doğdu, annesinin adı Zübeyde hanım, babasının adı Ali Rıza Efendi …” Gerisini biliyorsunuz mutlaka! “Sular seller gibi çocuklara öğretiyoruz yıllardan beri! Benim çocukluğumu bırak, ikisi de öğretmen olan annem ile babamınki dâhil. O’nu bu tür bilgilerle öğrendiğimizi, tanıdığımızı hatta anladığımızı sanıyoruz” demişti. Çocuk Mustafa, genç Mustafa Kemal, Mustafa Kemal Paşa, Gazi, Atatürk, 1935-1937 arasında Kamâl Atatürk, manevi babadan öte baba bir insan, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, dünya lideri! “Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Fikirlerimi anlıyor ve duygularımı hissediyorsanız, bu kâfidir”. Demişti Ulu Önder…
Eskişehir Kent Konseyi Çevre Sağlık Çalışma grubu olarak, pek çok paydaşı olan, ödüllü “Geri Dönüştür Dünyayı Değiştir” projemizin ikinci yılında, “Ağaç yaşken eğilir” atasözünden hareketle, 2016’da lise, 2017’de orta öğretim öğrencilerine yönelik seminerler vermiştik. Çocuklarımızın, gençlerimizin gözlerinde parlayan ışığı, masum yüreklerinin güzelliğinin yüzlerine yansımalarını hatırlıyorum. Tabii ki; ekip olarak bizlerin, gönüllü yaptığımız sunumlarımızda, geleceğimizin yetişkinlerine faydalı ve doğru bilgileri verirken, her birimizin içindeki mutluluğun tarifini anlatamam! İnteraktif anlatımlarımız sırasında, öğretmen Mehmet ve Hakkı abilerimin dediği “Sorgulayın mutlaka” her daim aklımda!
Atatürk diyor ki: “Ey Efendiler, sorgulamayan insan cahildir. Sorgulatmayan ise zalim”. Bu arada, “Efendiler” kelimesi hem kadın hem de erkekler için kullanılır. Yaklaşık 1 buçuk yıl önce, Kayseri’de yaşarken insanların “Efendi” kelimesini kullandığına şahit olmuşluğum vardır.
Çalışma grup arkadaşlarımız ile gittiğimiz 36 okulda yaklaşık 5500 öğrencimiz ile gerçekleştirdiğimiz seminerler sonucunda gördük ki; genç fikirli olmak önemlidir ve bunun yaşı yoktur! Tıpkı Atatürk’ün, Millî Mücadele sırasında Türk milletini ileri götürecek olanların ve köhnemiş fikirlere karşı geleceklerin, genç fikirler olduğunu gördüğü gibi. Bu nedenle de “gençlik” kavramı Atatürk için ayrı bir önem taşımaktadır. Atatürk gençlerden sık sık bahsederken, yaş sınırı dışında fikrî olarak gençliği yani, fikirde yeniliği ifade etmiştir. Ata’ya göre; “Genç fikirli demek, doğruyu gören ve anlayan gerçek fikirli demektir”.
Biz Atatürk gençleriyiz, hoyra rira rira hey. Sesimiz Onun sesi, hoyra rira rira hey
Bizimle yükselecek, hoyra rira rira hey. Atatürk Türkiye’si, hoyra rira rira hey.
Sevgimizle bilgimizle, Ulusumuzun hizmetindeyiz.
Aklımızla coşkumuzla, Atamızın izindeyiz.
Mustafa Kemal’in gençliğimize armağan ettiği 19 Mayıs’ın Gençlik ve Spor Bayramı olmasının yanı sıra, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin dönüm noktalarından birisidir. Pusulası bozuk Bandırma vapuru ile İstanbul’dan 16 Mayıs’ta kalkarak, zor şartlar altında, 25 kahraman denizci ile Samsun’a ayak bastığı, Milli Mücadele’nin başladığı, Kurtuluş yolunun açıldığı, güneşin doğduğu, bir insandan Ulus olmanın hikâyesi, Atatürk’ün doğum günüm dediği gündür 19 Mayıs…
Sana hasret sana vurgun gönlümüz, neredesin mavi gözlüm nerde? Bu gemi bu Karadeniz, sarı saçlım mavi gözlüm, neredesin dost? Bir daha gel Samsun’dan…
Mustafa Kemal Atatürk’ün; 15 Ekim 1927’de Meclis kürsüsünde okumaya başladığı Nutuk’un ilk cümlesi şudur: 1919 yılı Mayısının 19 uncu günü Samsun’a çıktım.20 Ekim’de noktaladığı son sayfada ise; Gençliğe Hitabe yer alır. Ve son cümlesi şudur:
Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!