Çok başkanlar tanıdım, çok başkanlarla tanıştım. Belediye Başkanları, Eskişehirspor Kulüp Başkanları, diğer Kulüplerin Başkanları, Daire Başkanları, Sendika Başkanları, Federasyon Başkanları… Elimi sallasam başkana çarpıyor etrafımda.
Kendimde bir kulübün başkanıyım, Federasyon Başkanlığımda var, kendimden de biliyorum yani…
Vay benim başkanıma söyleyeyim derken kendime söylüyorum sakın kimse üstüne alınmasın, sözüm meclisten içeru…
Tanıdığım başkanların arasında okumuşu, az okumuşu, okumamış ama adam olanı, okumuşken adam olanı, okuduğum boşa gitmesin deyip adammış gibi yapanı, okuduğunu yanlış anlayanı, çok okumuş ama nefsine söz geçirememişi, zengini, sonradan zengini, başkanlıktan önce fakir sonra zengin olanı, başkanlıktan önce zengin sonra fakirleşeni, başkanlığı sebebiyle mevki alanı, çaplısı, çapsızı, küfürbazı ne ararsanız vardı işte…
Ben de yukarıdaki saydıklarımdan biriyim işte, ne yaparsınız çok okumuş değilim, az da okumadım. Okumuşlar arasında aynı zamanda yazanlardanım. Hatta kitaplarım bile var ama en cahilleri, safları, çaplıları arasında üst sıralarda yerimi alırım.
Başkanlık nedir? Eski dilde Reis, Lider. Bir kurulun, bir topluluğun, bir toplantının, bir kuruluşun başında bulunan ve o topluluğu temsil eden kimse. Kimi seçimle, kimi atamayla, kimi hakkıyla, kimi hileyle, kimi kişiliğiyle, kimi rüşvetle geliyor.
Hakkıyla, kişiliğiyle gelenlere bir sözüm yok diyeceğim ama onlara da gider bu yazdıklarım kendimden biliyorum. Kişi kendisi gibi bilirmiş karşısındakini…
Atama ile gelenlerin vebali atayanların üstüne, onlar ortaya bir diploma koyar, etiket sahibidir, işin ehli midir, değil midir? Vebal atayanların.
Vaatleriyle, kişilikleriyle insanların önüne beni seçin diye çıkanlar var ya. Vay benim Başkanıma vay.
Yazacaklarım bu kadar.
Vesselam.