Bodrum'un en sevdiğim mevsimindeyiz. Aşırı yağışlar ve soğuklar bastırmadan hemen öncesi. Sabahları rutin yürüyüşlerimi aksatmadan, keyifli bir şekilde yerine getirmeye çalışıyorum. Son günlerde yağmurlar başladı ama ben yine de yürümeye devam ediyorum.

Sokaklarda ve kış boyunca açık kalacak olan mekânlarda sadece Bodrum'da yaz kış ikamet edenler var. Etrafta bir kaç tatilci dışında kimseler kalmamış. Aşırı sıcak geçen yaz ayları boyunca evlerinden çıkamayan herkes dışarı atmış kendini, etraf hala yemyeşil, Begonviller rengârenk, Yasemenler mis gibi kokuyor. Hava yazın olduğu gibi öldürücü sıcak değil, yürürken terlemiyorsun. Sokaklar alabildiğine tenha. Bu ambiyans içinde benim güzergahım,evimden başlayıp Milta Marina'ya kadar hızlıca yürüyüp geri dönmek. Yolum gidiş dönüş toplam bir buçuk saat sürüyor. Bu arada sağlıklı yaşam için uzmanların önerdiği on bin adımı da atmış oluyorum.

Yol boyunca gidip gelirken, benimle aynı saatlerde dışarıda olmayı tercih eden kişilerle sözleşmiş gibi aynı noktalarda karşılaşıp selamlaşıyoruz. Karşılaştığım tiplerin bir kısmı, benim gibi yürüyüş yapıyor.  Birçoğu da köpeğini gezdirmek için dışarı çıkmış olanlardan oluşuyor.

Bu sabah güzergâhımın marinaya kadar olan kısmını tamamlayıp geri döndüm. Marina 100 metre kadar arkamda kalmışken karşıdan elinde tasmasıyla köpeğini gezdiren 35-40 yaşlarında süslü püslü bir kadın geliyordu. Bir kaç adım sonra kadın ve köpeğiyle kesişmek üzereydim. Köpek sahile demir atmış teknelere yarım metre kala kakasını yapmak için durdu. Kadın, kakasını yapan köpeğinin başında beklerken yanlarına ulaştım. Aynı anda kakası biten köpek ve onu tasmasıyla tutan kadın kakayı oldukça işlek kaldırım üzerinde bırakarak hareket ettiler.

Sabah sabah en çok kızdığım durumlardan biriyle karşılaşmıştım. Dayanamayıp arkalarından seslendim:

''Hanımefendi bakar mısınız?''

Benden ve kakadan epeyce uzaklaşan kadın, sesimi duyar duymaz, köpeğinin tasmasını çekiştirerek durdu ve konuştu.

''Buyurun, bana mı seslendiniz?'

Yerdeki köpek dışkısını işaret ederek sordum.

''Bunu burada mı bırakacaksınız?''

Kadın söylediklerimi ciddiyetsiz bir tavırla dinledi. Konuşmam biter bitmez de sesimi bastıracak şekilde avaz avaz bağırmaya başladı.

''Tabi ki bırakmayacağım, dönüşte alacağım ben onu, hem o sizi ilgilendirmez.''

Benimle dalga geçen ve gözlerimin içine bakarak yalan söyleyen bu kadın beni inanılmaz sinirlendirdi.

Yetmedi, yavuz hırsız ev sahibini bastırırcasına sesini öyle bir yükseltti ki;  etrafta bulunan herkes ne olduğunu anlamak için bana bakmaya başladı. Bağırırken sanki ona bir zarar vermişim de hakkını savunuyor gibiydi. O esnada yol kenarında bulunan yeşilliklerin arasından kaba saba hareketlerle yılışık bir adam çıktı.  Bana ters ters bakarak malum kadına yaklaştı. Adamın halinde rahatsız edici bir riyakârlık vardı.

Kadına sordu adam.

''Ne oldu ya, ne bağırıyorsun. Bir durum mu var?''

Kadın:

''Yok bir şey hayatım'' diyerek, zafer kazanmış kumandan edasıyla köpeğinin dışkısını ve beni arkasında bırakarak adamla birlikte aceleyle uzaklaştı.

Ne oldu bize, bu topluma ne oldu? Gördüğüm bayağılıklardan midem bulandı. Şaşkınlıktan dilim tutuldu. Donakaldım.

Rahmetli dedem çocukluğumda hiç kimseyle din ve siyaset konularında tartışmamamız gerektiğini öğütlerdi. Görüyorum ki; din ve siyasetten sonra insanlarla asla tartışılamayacak konulara bir yenisi daha eklenmiş.

Evet ben dedemin öğütlediği bu iki maddeye yeni bir şık ekliyorum.

''Sözde hayvan severlerle asla tartışılmaz.''

Efendim sözüm meclisten dışarı, gerçek hayvan ve doğaseverlerin konumuzla hiç bir alâkası yoktur.

Sevgiyle kalın...