Uçaktan iner inmez bardaktan boşanırcasına bir yağmura yakalandım. Böyle olmayacak, havaalanından bir taksiye bineyim dedim. Etrafa bakınıyorum taksi falan yok, en sonunda önümde 25 yaşlarında yani benim oğlan kadar bir şoför durdu.
Bu arada yağmur da şiddetini arttırdı.
Elimde valiz bir taraftan ıslanıyorum bir taraftan da genç şoför insin de valizimi bagaja koymama yardım etsin diye bekliyorum. Ama bizimkinde tık yok. En sonunda kızgınlıkla dayanamadım ve seslendim.
''Oğlum bir zahmet etsen de valizimle ilgilensen.''
'' Abla ben ameliyatlıyım.''
Ne yazık ki; pek inanmadım söylediğine, kızgınlıkla sesimi yükselttim.
'' Yavrum önceden söylesene o zaman.''
'' Söylüyorum ya işte!''
O kadar kızdım ki; bu kadar şiddetli yağmur yağmasa taksisine binmekten vazgeçeceğim.
Ne diyeyim, bendeki şans da böyle işte...
Neyse, ağır valizimi ne yaptımsa bir türlü bagaja sokmayı beceremeyince zor bela ön koltuğa koyup, arkaya oturdum. Sonunda hareket ettik, bir baktım, bizimkinin elinde cep telefonu, yola bakacağına ha bire mesajlarına bakıyor. Yağmurdan göz gözü görmez bir halde etrafıma bakınmaya çalışırken, önümüzdeki araca çarpmaya ramak kala, benim çığlıklarımla kendine geldi.
Korkmuş bir halde otoriter bir ses tonuyla konuşmaya başladım.
''Sen ne ameliyatı oldun bakayım.''
Aynadan ameliyatlı oluşuna inanmadığımı anlar halde ters ters baktı bana.
''Bana niye öyle bakıyorsun, az kalsın beraber bir kaza, belki de sonrasında bir ameliyat anımız olacaktı.
''Abla sen çok asabisin.''
''Ha bak bu doğru, biliyor musun? Dikkatsiz sürücülere karşı genellikle öyleyim.''
Şöyle gayriihtiyari bir şekilde kendimi gözden geçirdim de hakikatten çocuk doğru söylüyor. Yorgunluktan ve bardaktan boşanırcasına yağan yağmurdan ötürü gerginim biraz.
Durumumu fark edince hemen alttan alayım dedim. Yoksa otobanın ortasında yeni bir taksi aramak zorunda kalacağım.
''Güzelim, benim senin yaşlarında bir oğlum var. Yoruldum, bir taraftan da yağmur yağıyor, ıslandım. İşte bütün bunlardan dolayı sana fazladan kızmak hakkım var benim.''
Alttan aldığımı anlayınca sonunda o da yumuşadı.
''Abla sen nereden geliyorsun.''
''Ankara'dan.''
'' Aaa biliyor musun abla, ben Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinden bu yıl mezun oldum.''
Şaşırdım tabi, bir taraftan da güzel ülkemin gençleri adına üzüldüm, konuşmaya devam ettik.
''Ne güzel işte, peki ya iş bulamayınca taksici mi oldun ?''
'' Hayır abla, taksi babamın. Ben kaymakam olmak istiyorum. Sınavlara kadar böyle
devam edeceğim."
'' Şansın bol olsun. Dilerim hayatın arzu ettiğin gibi şekillensin.''
'' Sağol abla.''
O arada bizim kantarın topuzu yine kaçtı, deli gibi süratli bir halde gidiyoruz. Arada yine saçma sapan sollamalar, kırmızı ışıkta geçmeler...
Gene dayanamadım.
''Kaymakamlık şoförlüğe benzemez. Hele de seninkine hiç..."
'' Biliyorum abla.''
Sonunda eve geldik, ineceğim. Bizimki,
"Oh be sağ salim geldik!" demez mi?
'' Şişşt bi dakika du bakayım, o cümleyi ben kuracaktım! "
'' Tamam abla yaaa...''
'' Hadi bakalım, dikkatli kullan arabayı, sana hayat yolunda bolca şans diliyorum, iyi geceler.''
Sonunda sağ salim kurtulduk birbirimizden. Bir yol hikayesi de böyle kazasız belasız bitti. Ah gençlik, vah gençlik!
Sevgiyle kalın efendim.