Sevgi nedir?
Peki ya, sevgiyi duyumsamak nedir?
Ya da, sevgisiz bir yaşamın anlamı olabilir mi?
Elbette bu soruların cevaplarına ulaşmak zor.
Sevgiyi tanımlamaya kalkmak çok kurcalandığında anlamını yitiren kelimeler gibi karmaşık bir şey. Aslında sevgi tanımlanmaz, gösterilir. Söyleyerek değil hissederek anlaşılabilen bir şeydir sevgi ve içimizi en çok ısıtan duygularımızdan birisidir.
Sevginin kısa zamanda tüketildiği, aşkların ise yoğun yanılsamalar olarak yaşandığı günümüzde sevgi üzerine konuşmak hiç kolay değil.
Şimdi, tam da 14 Şubat gelmişken sevgiye dair bir kaç kelâm etmeden geçmeyelim ve yazımıza kısa bir öykü ile devam edelim...
***
Rahibin biri mezarlıktaki işini bitirmek üzereyken, elli yıllık karısını kaybeden 78 yaşındaki adam: ''Onu çok sevdim, onu çok sevdim.'' diyerek çığlık çığlığa ağlamaya başlar. Adamın sesi törenin sessizliğini bozar. Mezar başındaki çocukları telaşla, ağlayan babalarına yaklaşıp elini tutarlar ve onu teselli etmeye çalışırlar.
''Tamam baba, seni anlıyoruz, hiç merak etme bundan sonra bizler senin yanındayız.''
Yaşlı adam kendisine söylenenlere hiç bir tepki vermeden yavaş yavaş mezara inen tabuta hüzünlü gözlerle bakmaya devam eder.
Rahip töreni sonlandırınca ölen kadının yakınlarını tabutun üzerine toprak atmak için çağırır. Yaşlı adam hariç hepsi gidip sırayla mezara toprak atarlar.
Yaşlı adam bulunduğu yerden hiç kıpırdamadan; ''onu çok sevdim, onu sevdim'' diyerek haykırmaya devam eder. Kızı ve iki oğlu onu teselli etmek için uğraşsalar da o bağırışlarını sürdürür; ''Onu çok sevmiştim, çok sevmiştim.''
Tören bitiminde kalabalık yavaş yavaş mezarlığı terk ederken yaşlı adam evine gitmemekte direnir.
Rahip evine gitmek istemeyen adamcağızın yanına yaklaşır ve konuşmaya başlar: ''Sizi anlıyorum ama artık buradan gitmeliyiz ve bundan sonra kendimizi hayatın olağan akışına bırakmalıyız.''
Yaşlı adam rahibin söylediklerine hiç bir tepki vermeden çaresizlik içinde bir kez daha; ''Onu çok sevdim, onu çok sevdim. Sizler beni hiç anlamıyorsunuz; ben sevdiğimi ona hiç söyleyemedim.'' diyerek ağlamaya devam eder.
***
Sevgi, sevilen her nesneye sonsuz bir değer ve anlam katar. Duygularımızı kendi yöntemlerimizle, içimizden geldiği gibi yansıtabilmek, bizde olanı bir başkasına aktarabilmek, kendimizle iyi geçinebilmek demektir. Yaşarken hissetmek, hissederken yaşamak, o doyumlu ruh hâlini sevdiğimize gösterebilmek, sonradan keşke dememektir.
Sevgi insanoğlunun sahip olduğu duyguların en güçlüsüdür. Öfke, nefret, hüzün gibi duygularımız zaman zaman yaşadıklarımızla yön değiştirebilir. Ancak sevgi bunların aksine, ilişkilerimizde karşılaştığımız her türlü olumsuzluğu alt ederek varlığını inatla sürdürür.
Ve sevginin birçok çeşidi vardır. Kimi insan, yukarıdaki öyküdeki gibi eşini, kimisi sahiplendiği canlıyı, kimisi de arabasını sever. Hepsinin özünde mutluluk beklentisi olsa da sevginin temelini hayattaki ihtiyaçlarımız belirler.
Sevgi bir ihtiyaçtır ve bu ihtiyacı herkes kendine göre farklı şekillerde gidermeye çalışır. Yani sevgi, kişide bilerek ve isteyerek oluşur. Oluştuğunda ise bitmez, ömürlüktür.
''Bu hep böyledir, sevgi kendi derinliğini bilmez ayrılık vakti gelip çatana kadar.'' der Halil Cibran
Ah, bir de insanoğlu elindekinin kıymetini onu kaybedince anlamasa!
Hayata tutunmaya çalışan insanoğlunun en büyük destekçisidir sevgi. Sevgi yaşatır, var eder, sevgiyle tekrar tekrar yeşerir, boy verir insan.
Eğer sevgiyi yakalamışsanız onu doya doya yaşayın. Sakın bırakmayın. Hele de kapınıza kadar gelmişse, onu hiç bir yere göndermeyin olur mu?
Sevgi her şeydir.
Sevgililer Gününüz kutlu, mutlu, umutlu olsun efendim.
Sevgiyle kalın...